Tüm hayallerin gerçek olduğu, herkesin umduğunu bulduğu, hayırlı, uğurlu, masal gibi bir yıl olsun. 2019 beraberinde bana, aileme, sevdiklerime ve canım ülkeme hep müjdeler getirsin. Şimdiden iyi seneler diliyorum arkadaşlar, hepimiz hazırsak hadi başlasın!🎄🎉😊😘
Herkese merhaba, nasılsınız? Belki bilenleriniz vardır, ben yeni öğrendim ve sizlerle de paylaşmak istedim. Geçen hafta, sabah Ela'yı okula bıraktık, iş yerine doğru yola çıktık. Yol gidiş geliş, ortada kaldırım var. Eşim birden yavaşladı, "kaldırımın hemen dibinde bir kedi var, sanırım yaralı"dedi. "Dönüp bakalım" dedim. İlk göbekten dönüp karşı yola geçtik. Eşim arabadan inip bakmaya gitti. Gerçekten yaralı bir kedi olduğunu ama kendisine kesinlikle dokundurmadığını söyledi.
Hayvan asfaltın üzerinde ve araçlar hemen yanından son hızla geçtiğinden oldukça tehlikeli bir noktada bulunuyordu. Nasıl alsak, ne yapsak derken, bir temizlik görevlisi eldivenli elleriyle hayvanı yoldan alıp güvenli bir yere koydu. Ama hayvan hem çığlık atmaya hem de ön ayakları üzerinde sürünerek ilerlemeye başladı. O anda fark ettik. Arka ayaklarının üzerinden muhtemelen bir araba geçmiş ve kırılmıştı. Kanaması da vardı. Bulunduğumuz yerde çok sayıda veteriner var ancak saatin erken olması sebebiyle hiçbirine ulaşamadık. Belediyenin bir hizmeti var mı acaba diye hızlı bir araştırma yapınca ALO 153- Mavi Masa'dan bu konuda yardım alabileceğimizi, hatta bir ambulansla yaralı hayvanın alınıp belediyenin kliniğinde tedavi edilebileceğini öğrendim. Hemen 153'ü aradık. Ancak Ankara'nın her yerine hizmet eden tek bir ambulans vardı ve o esnada pek çok farklı semtten ihbar gelmişti. Hayvanlar sırayla toplanıp merkeze getiriliyordu. Bu arada zavallı kedi, çamurlu toprağın üzerinde rahat edebilmek için sürekli hareket edip acısından bağırıyordu. Bulunduğumuz yer yeni yapılan bir inşaata çok yakındı. Orada çalışan işçilerden bir kutu rica ettik, onlar da hemen yardımcı oldular. Kediyi kutuya koyup ısınması için arabaya aldık. Çünkü çok duyarlı (!) bir vatandaş, kedinin sabahın erken saatlerinden beri orada olduğunu söyledi. Bu arada kediyi bulduğumuzda önünde birkaç parça kuru ekmek vardı. Yani o çok işlek yolda çarpan kişi fark etmedi ya da fark etti ama duramadı falan her neyse. Ama biri hem hayvanı görmüş hem de önüne ekmek bırakmış ve arkasını dönüp gitmiş. Hayır trafik kazası geçirsek hangimizin aklına yemek yemek gelir ki? Arkadaş vicdanını rahatlatmış o an için ve çekip gitmiş. Kedi sıcağı görünce biraz rahatladı, kendisini sevmemize izin verdi. Bu arada 153'ü aramaya, hayvanın durumunun acil olduğunu anlatmaya devam ettik. Nihayet ambulans geldi ve hayvancağız tedavi için merkeze götürüldü.
Yaralı bir hayvana bu şekilde faydanız dokunursa, öğleden sonra saat 3-4 arasında arayarak bilgi alabiliyorsunuz. Biz aynı gün aradık ancak tedavisi devam ettiğinden bilgi verilmedi. Birkaç gün sonra aradığımızda ise kalça kemiğinde ve ayaklarında kırık, bir diğer ayağında ise ciddi bir ezilme olduğunu öğrendik. Operasyon için durumunun biraz daha düzelmesi gerekiyormuş. Tedavisi tamamlandıktan sonra ise ambulansla alındığı noktaya tekrar bırakılıyormuş.
Önümüzdeki günlerde hava ciddi manada soğuyacak. Lütfen elinizin yettiği canlılardan yardımınızı esirgemeyin, üşenmeyin, ne olacak demeyin. Bu yaralı kedinin ambulansa alınırken bize bir bakışı vardı, içine insan kaçtığına ve bize teşekkür ettiğine yemin edebilirim. Sabah sabah beni hüngür hüngür ağlattı sıpa ama, o bakışı her şeye değerdi...
Herkese merhaba! Günler ne çabuk geçiyor. Son yazımı yazalı bir aydan fazla olmuş, tarihlere bakmasam farkında değilim. Hayatım hem varlığıyla beni rahatlatan hem de bazen cidden bunalmama yol açan şaşmaz bir rutine bağlı. Yani aslında gün içinde yaptığım şeyler hep aynı ama Ela Masal okula başlayınca, saat konusunda ciddi bir disipline soktum kendimi. Önceden sabahları yedi buçuk gibi uyanırdım ve hemen hemen aynı zamanlarda Ela da kalktığı için önceliğim onun ihtiyaçları olurdu. Ama şimdi Ela'nın en geç sekiz buçukta okulda olması gerekiyor. Dolayısıyla spor, duş, hazırlanma gibi olmazsa olmazlarıma çok kısıtlı bir zaman kalıyor.
Bunu aşmak için kalkma saatimi beş buçuğa çektim. Her sabah etrafta çıt yokken uyanmayı çok seviyorum. Hava hala zifiri karanlık oluyor ama uyandıktan 10 dakika sonra spora başladığım için uyku falan kalmıyor bende😂 Sonrasında bir duş, Ela'nın kahvaltısı (Çünkü okulda kahvaltı etmeyi sevmiyor😒), hazırlanması, kendimi hazırlamam falan derken neredeyse uçarak okula varıyoruz. Ela'yı bıraktıktan sonra adliye işlerini halledip büroya geçiyoruz. Varsa duruşmalara giriyoruz, yoksa kahvaltımızı yapıp günlük görüşmelere başlıyoruz. Gün içinde açılacak davalar, icra takipleri, müvekkil görüşmeleri falan derken dört-dört buçuk gibi bürodan çıkıp Ela'yı almaya gidiyoruz. Bu arada yolda market vs. alışverişini de yapıyoruz.
Ela'yı alıp eve geçiyoruz. Ev ve okul arası araçla 10 dk. Eve gelir gelmez yine elbette İlk işim Ela😊 Ben banyosunu yaptırırken eşim akşam yemeği hazırlıklarını yapıyor. Banyo faslından sonra yemek işini hallediyorum ve en geç altı buçukta akşam yemeğine oturmuş oluyoruz. Akşam 7-8 arası tekrar spor yapıyorum. Ela da bana eşlik ediyor. Yaklaşık 1 senedir jimnastiğe devam ediyor Ela, bu yüzden benimle takılmaktan epey hoşnut. Bu arada bir aylık çalışmam neticesinde amuda kalkmayı nihayet başardım, spagatta da az bir işim kaldı, yıl sonuna onu da bitirip kendime koyduğum son derece şahsi hedeflerimi tamamlamayı düşünüyorum😂😂😂
Sonrasında Ela yarım saat kadar tv izliyor, bazen etkinlik yapıyoruz, çokça saklambaç oynuyoruz derken yatma saati geliyor. Tuvalet, diş fırçalama, masal saati, yatak muhabbeti derken en geç onda uyumuş oluyor. Sonrasında eşimle çay faslı, belki bir film. Saat on bir gibi çalışma odasına geçiyoruz. Ben albümlerimle ilgilenirken eşim bilgisayarda oyun oynuyor ya da ertesi sabah için icra işlerini hazırlıyor. Saat bir buçuk gibi yatıyoruz.
Bir gün bu koşturmaca ile geçiyor ve bu kadar az uyumama ve bu denli düzenli yaşamama rağmen gün bana yetmiyor. Yetmiyor derken elimde iş kalıyor anlamında değil, "keşke fazladan birkaç saatim daha olsa, o zaman diliminde de başka bir şeyler yapardım." hayali kastettiğim. Bu arada Vatanım Sensin bitince yeni bir diziye başlamamıştım. Şimdi atv'de yayınlanan Şahin Tepesi'ni izliyorum.Yayından falan kalkmazsa, akşamları albüm yaparken bana eşlik etmesinde bir sakınca yok yani. (Bu arada Ebru Özkan benim her zaman çok çok beğendiğim bir isim, sanırım tüm projelerini izledim. Zerrin Tekindor'un ise havası yeter, 50 yaşında aynen böyle görünmek istiyorum😂)
Yazıya başlarken niyetim kısacık bu iki el dikişli defter ve folyolardan bahsedip kaçmaktı, konu ne ara günlük rutine geldi, izlediğim diziden bahsetmek de nereden çıktı, bu sizi niye ilgilendirsin, inanın fikrim yok. Gerçi buraya kadar okuyan olur mu, ondan da pek emin değilim. Neyse artık, olan oldu:)
Bu sevimli projeleri öğretmenler günü hediyesi olarak Ela'nın okulundaki psikoloğu Özge Hanım ve öğretmeni Leyla Hanım için hazırladım. Çok beğendiler saolsunlar, keşke o anki mutluluklarını da sizlerle paylaşabilseydim... Güle güle kullansınlar💙 Defter tamam da bu folyolar ne işe yarar derseniz, mesela kısa bir geziye çıktınız, folyonun sol tarafında fotoğraf kısmına o geziden seçtiğiniz fotoğrafları yapıştırıp, diğer cep kısımlarına ise aldığınız bilet vs. gibi hatıraları saklıyorsunuz. Ceplerdeki kart ve etiketleri ise bu el yapımı deftere yazdığınız gezi anılarınızı şenlendirmek için kullanıyorsunuz. Dikkatli bakarsanız, folyonun orta kısmında pembe bir lastik var. El yapımı defteri bu lastiğe takıyorsunuz ve böylece folyoları hem bir defter tutucu hem de mini bir gezi günlüğü/albümü olarak kullanabiliyorsunuz.
Albümlerin ve folyoların kısa bir videosunu ekledim aşağıya. İzlerseniz ve kanalıma abone olursanız sevinirim. Bu arada blogum ve kanalım hintliler arasında çok popüler, izleyicilerim arasında da en az sayıda olanlar Türkler maalesef. Bu müthiş milli destekle yürür giderim diyorum, beni kimse tutamaz.😉
Herkese merhaba! Antalya'dan Julia Hanım'ın bir yaşındaki oğlu Leon için çalıştığım kocaman bir mini albümle karşınızdayım:) Julia Hanım, oğlunun farklı ülke ve şehirlerde geçen ilk bir yılına ait yüzlerce fotoğrafı tek bir yerde toplayacak özel bir tasarım rica etti. Ben de scrapbook tekniklerinde sık rastlanan ancak boyut itibariyle bir örneği daha olmayan bu erkek bebek fotoğraf albümünü hazırladım.
Albüm, her bir yüzeyi 30cm olan bir küp aslında. Küp açıldığında ortaya çıkan toplam 5 bölümden dördünü, Leon'un ilk bir yılının üçer aylık dönemlerine ayırdım. Ortadaki bölüm ise doğum günü kutlamalarında çekilen fotoğraflar için.
Albüm 30 yaprak, 60 sayfadan oluşuyor ve bu haliyle 500'den fazla fotoğraf alıyor. Albümün içine bir de ufak hatıraları depolamak için şirin bir kutu ile anıları kaydedebilmek için el yapımı bir defter hazırladım. Benim için dört başı mamur, muazzam bir çalışma oldu. Bu kadar sayfayı doldurabilmek için toplam 2 ay boyunca ciddi bir beyin fırtınası yaşadığımı belirtmeliyim:)
Albümün tüm fotoğraflarına blogda yer vermem imkansız ancak her bir bölüm için çok kısa videolar hazırladım. İzlemenizi çok isterim:) Gitmişken kanalıma da abone olmayı unutmazsanız süper olur. Şimdiden keyifli seyirler, hoşçakalın!
Herkese iyi haftalar dilerim. Nasılsınız? Hatırlarsanız geçtiğimiz günlerde, ailemle yaptığım seyahatlarde karşıma çıkan en güzel mola yerlerinden bahsetmiş ve ilk mola yerini de şurada paylaşmıştım. Bugün sırada Mengen'den geçerken pat diye önümüze çıkan, yemyeşil bahçesiyle bizi bizden alan, kuş sesleri içinde karnınızı doyurabileceğiniz çok güzel bir yer var: Mengen Çiftlik Et &Mangal.
Daha önce dediğim gibi uzun yola çıkarken mümkün olduğunca kahvaltıyı yol üzerinde karşımıza çıkacak güzel bir mola yerine denk getirmeye çalışırız. Amasra'ya gidiyorduk ve kahvaltı niyetiyle girdiğimiz bu mekanda o kadar güzel vakit geçirdik ki, bir kaç gün sonra Ankara'ya dönerken bu defa akşam yemeği için uğradık.
Köy kahvaltıları bir köyü doyurmaya yetecek çeşitlilikte ve son derece doyurucuydu. Et menüleri ise, Mengen gibi ismiyle müsemma bir yerde bilinç olarak çok iyi et yemekleri yiyeceğimize programlanmış olmamız bir yana, gerçekten lezzetliydi. Fiyatlar ise şehirde yemek yediğimiz bu ayarda bir lokantadan daha pahalı değildi.
Vee bahçesi... Açıkçası çimlendirme dışında çok fazla el değmemiş, doğal yetişen ağaç, bitki ve çiçekler haricinde ekleme yapılmamış, dümdüz değil de kendine has tepecikleri olan,etrafı insanın gözüne gözüne sokulan çitlerle sınırlandırılmamış bahçeleri seviyorum. Bu tarifimin karşılığı tam olarak burası işte. Ela tavşanların peşinde koşarken ben de yürüyüşe çıkıp fotoğraf çektim. Bahçenin ilerisinde nereye dönsem yemyeşil çam ağaçlarıyla kaplı dağlarla karşılaştım ve derin derin nefesler alıp bol ve hafif nemli oksijenin tadını çıkardım.
Yolunuz düşerse, Mengen Çiftlik Et Mangal'a mutlaka uğrayın. Yemekten sonra elinize çayınızı alıp, bu güzel bahçenin, az ilerdeki hamağın ya da salıncağın tadını çıkarın. Tesisin yan tarafından sanırım Mengen Çayı geçiyor. Biz Temmuz ayında gittiğimizde kurumuştu ama muhtemelen baharla beraber suya kavuşacaktır. Neyse siz gider de su görürseniz bana da haber verin:) Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın:)
Herkese merhaba! Marmaris'ten dünyalar tatlısı Su Hanım'ın isteğiyle, Kıbrıs'ta yaşayan ve henüz evlenen arkadaşı için bir albüm hazırladım. Son anda albümün yanına onunla uyumlu bir de defter rica etti. Albümü daha sonra paylaşıcam ama önce defteri göstermek istiyorum.
El yapımı defterler hazırlamayı gerçekten çok seviyorum. Hiç abartmıyorum, ilkokuldayken bile, iğne-iplik ve kağıt üçlüsü ne zaman elime geçse kendime hemen bir defter yapardım. Hatta sadece ben değil, yakın arkadaşlarımın tamamı benim gibi defter yapmayı çok severdi. Elbette çok muntazam olmazdı yaptıklarımız ama bir gün sonra okulda birbirimize göstereceğimiz anı sabırsızlıkla beklemenin keyfi muazzamdı:) Düşünüyorum da artık her yerde karşılaştığımız stickerlar yeni yeni satılmaya başlamıştı ve bir kaç günlük harçlığımızla ancak satın alabileceğimiz kadar pahalıydı. O yüzden defterlerimizi, o çok nadide stickerları kullanarak, renkli kalemlerle yaptığımız kenar süsleriyle doldurarak hazırlardık. Ay ne günlermiş!
El yapımı deftericoptic stitch metodu ile ve mumlu ip kullanarak hazırladım. Bu konuda Youtube'da onlarca video bulabilirsiniz. Başta zorlansanız bile -garanti veriyorum- eliniz alıştıkça sürekli yapmak istediğiniz harika bir terapiye dönüşüyor.
A5 boyutundaki el yapımı defterde, vintage görüntüsünü yakalamak için minik ahşap aksesuarlar, çeşitli mühürler, eskitme mürekkepleri ve cep oluşturmak için yine vintage desenli kartlar kullandım. Vintage çalışmalarımın tamamında, ahşap, albüm ya da defter fark etmez, ışıltı kullanmayı çok sevdiğimden kapak ve sayfa kenarlarında vazgeçilmezim olan simli ve boyutlu boncuk boyalardan faydalandım.
Defterin çok kısa bir videosu hemen aşağıda. Videoyu izlerken kanalıma da abone olursanız beni çok mutlu edersiniz. Herkese iyi tatiller, hoşçakalın!
Açıkçası uzun zamandır eşyalarımı azaltıp daha sade ve minimalist bir yaşama
geçmeyi düşünüyordum. Çünkü kitaplar, giysiler, hobi malzemeleri,
oyuncaklar derken artık hiç bir şeye yer bulamadığımı fark ettim.
Nereden başlasam, nasıl yapsam derken, bir kaç ay önce Youtube'da
gezinirken The Whole Happy Life
kanalına denk geldim. Kanalın sevimli sahibesi Ria, daha sağlıklı, daha
mutlu ve minimal tarzda bir yaşam için neler yapılması gerektiğini o
kadar güzel anlatıyordu ki resmen ekrana kilitlendim. İzlediğim videolar
ihtiyacım olan ilham ve cesareti fazlasıyla verdi. Ben de evdeki tüm bu
fazlalıklardan kurtulma sürecini 7 başlıkta toplamaya ve hala
düşünenler varsa onlara birazcık "hadi" demeye karar verdim:)
1- GİYSİLER/TEKSTİL ÜRÜNLERİ 👗👕👖
Eskiyen,
eskimeyen ancak modası geçen, en az 1 yıldır askısından ayrılmamış,
büyük gelen ya da daralan ne kadar giysi varsa
hepsini gruplayarak poşetlere yerleştirdim. Çorap ve çamaşır çekmecelerini aynı şekilde temizleyip düzenledim. Bu çekmeceler için uzun süredir İkea'da satılan organizerları kullanıyorum ve çabuk dağılan yerleri hızlıca düzeltmek için son derece kullanışlı olduklarını düşünüyorum. Ela'nın eşyalarını ve oyuncaklarını da hızlıca elden geçirip
fazlalıkları ayırdım. Çocuklar gerçekten çok hızlı büyüyorlar ve
giysiler eskimekten ziyade küçük geldiği için dolap ve çekmeceleri
sık sık taramak lazım ki işler çığrından çıkmasın. Oyuncaklarda ise kırık- dökük olanlar atıldıktan sonra yaşına ve gelişimine uygun olmayanların ayrılması işleri büyük ölçüde kolaylaştırıyor.
Evdeki havlu ve çarşaflar her gün değiştiğinden, koca bir dolabı bu tarz tekstil ürünlerine ayırmıştım. Ancak yeniler alındıkça eskilere sıra gelmediğinden ve görece yıpranmış olanlar dolabın en altında biriktiğinden, giysilerden sonra bu konuda da titiz bir ayıklama yaptığımı itiraf etmeliyim.
Rengi atmış yastık yüzleri, lastiği gevşemiş çarşaflar ya da delinen
havlular. Hepsinden kurtuldum.
Ben bunları yaparken
eşim de kendi giysilerini ayıkladı ve sadece onun dolabından iki çanta
kravat, bir o kadar gömlek ve pantolon çıktı.
Burda deneyimlediğim bir noktayı da paylaşayım. Evden göndereceğiniz
poşeti kapıya yakın bir yere bırakın ve en kısa zamanda gideceği yere -
çöp, kumbara vs.- ulaştırın. Poşetin evde kaldığı süre uzadıkça, gidip
gelip poşeti karıştırma ve bazılarını tekrar depolama riski artıyor. Bu nedenle ben de vakit kaybetmeden ayırdığım tüm eşyaları evden ve kapsama alanımdan uzaklaştırdım.
2-HOBİ MALZEMELERİ 📌✂🎨
Giysiler
bitince derin bir nefes alıp hobi odasına daldım. Minicik kutulardan
devasa kolilere kadar her şeyi sırayla boşalttım, eledim ve büyük
çoğunluğunu çöpe gönderdim. Eğer giysiler konusunda o kritik adımı
atmayı başarır ve çok sevmenize rağmen giysileririnizle vedalaşırsanız,
sonra karşınıza çıkacak olan diğer çok sevdiklerinizle ayrılmanız daha
kolay oluyor. Mesela koca bir kutu kolye, küpe saklamışım, bunlar günlük
kullandıklarımdan farklı olarak ayırdığım, belki boncuk ya da
aksesuarlarını kullanırım diye sakladığım takılar. Kutuyu öylece attım.
Kemerler yine aynı şekilde. Kağıt, karton, boya, yapıştırıcı...30
senelik kalem koleksiyonumdan bile iki düzine kalem attım. Annem görse
benimle gurur duyardı, çünkü bu benim için öylesine yeni bir duygu ki:)
Hobi anlamında klasik cümlem hep şu olmuştu: "Onu atma, ben onu şurada kullanırım." İşte
biriktirmeye giden yolun başlangıcı bu cümle arkadaşlar. Bunu kafamdan
silince gerisi çorap söküğü gibi geldi. Yani şimdiye kadar
kullanmamışsam ve varlığını dahi unutmuşsam, artık o eşyayla işim
kalmamış demektir. Çöpe attıktan sonra da değişen bir şey olmuyor,
çünkü o eşyanın günlük hayatınızda zaten yeri yok ve eksikliği
kesinlikle hissedilmiyor, rahat olun. Dolaplar boşaldı, raflar düzene
girdi. Burada ikinci bir uyarım olacak; kendimden biliyorum, lazım olur
diye saklanan boş kutular da çok tehlikeli, çünkü er ya da geç o
kutuyu dolduracak bir malzemeniz mutlaka çıkıyor. Bu nedenle fazla
kutuları da attım.
3- KİTAP-DERGİ 📚
Hobi
malzemelerinden sonra sıra dergi ve kitap ayıklama kısmına geldi ki,
evde eşimin hiç durmadan şikayet ettiği bir konu bu. Şöyle ki ben her ay
en az 5-6 kitap ve birkaç tane de aylık dergi alıyorum. Ela için ise
her ay 5 dergi, en az 3 tane hikaye kitabı ve eğer elimizdeki stok
azalmışsa 1 tane de boyama kitabı alıyoruz. Her şeyden kısabilirim ama
kitaplar konusunda ciddi bir zaafım var maalesef.
Derken mucizevi bir
şey oldu ve ben pdf kitapları ücretsiz olarak telefona indirmeme olanak
sağlayan çok hoş programlar keşfettim. Daha önce neden aklıma gelmediğiyle ilgili en ufak bir fikrim yok! Siz de play store uygulamasından
bu programlara kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Programları ilk kullanmaya başladığımda burun kıvırıp bunun asla gerçek bir kitabın yerini
tutmayacağını düşünsem de şu an fikirlerim tamamen zıt yönde. İlk olarak;
pdf kitap uygulamaları oldukça işlevsel. Zira telefon sürekli elimin altında olduğundan, en ufak bir boş anımda dahi
hemen kitabımı açıp kaldığım yerden devam edebiliyorum ki bu durum benim
çok kısa sürede bir sürü kitabı bitirmemi sağladı. İkincisi; çok pratik ve hızlı! Çünkü bu programlar, aynı
anda birden fazla kitap okumamı kolaylaştırdı. Okuduğum
kitapları çantamda her yere taşırdım ve bu da hem omuzlarımda ekstra bir
yüke hem de kitapların çabuk yıpranmalarına sebep olurdu, artık böyle
bir derdim yok. Üçüncü olarak; son derece ekonomik! Programda yer alan tüm kitaplar ücretsiz
olduğundan, param cebimde kaldı. Ve en önemlisi, fiziki olarak herhangi
bir yer kaplamadıkları için, bu kitapları nereye koysam problemi de
otomatikman son buldu. Para ve depolama açısından düşününce kütüphaneler de bir
seçenek olabilir belki ama pdf kitap uygulaması ben ve ailem için süper
şahane bir çözüm oldu.👪
Evdeki kitaplara gelince. Aynı
kitaptan birden fazlaysa, fazla olanların hepsini kitap kutularına
bağışladım. Yabancı dilde olup da daha önce okuduğum kitaplardan da aynı
şekilde vazgeçtim. Aylık olarak aldığım tüm dergileri attım. Geri kalan
kitaplarımı şu an için muhafaza ediyorum ama her an bir delilik
yapabilirim:) Elanın biten boyama ve aktivite kitaplarının tamamını
attım. Ela geçmiş zamanlı dergilerini koltuğa yığıp saatlerce sayfa
çevirmeyi çok seviyor. Bu nedenle ilgisini çeken dergileri ayırıp
kalanını attım. Masal kitaplarına dokunmadım. En eskisi 1993 tarihli
olan önemli olayların yer aldığı bir gazete koleksiyonum vardı. Sadece
Milli bayramlarda Atatürk ile ilgili olanları ayırdım, gerisini attım.
Böylece 3 kitaplığımdan biri boşa çıktı ve yukarıdaki boş kutu
bulundurmama prensibini burada da uygulayarak dolabı odadan çıkardım.
Hobi odam gözle görülür ölçüde ferahladı.
4- AYAKKABI-ÇANTA 👠👞👜
Sonraki
hedefim ayakkabı dolabıydı. Aslında ayakkabıları daha önce elden
geçirmiştim ancak kutusundan hiç çıkmamış ya da bir kez giyilip
unutulmuş ayakkabılara son bir şans vermiştim. Bu defa hepsini
bağışladım. Benden daha beter durumda olan eşim de benzer bir temizlik
yapınca dolap yarı yarıya boşaldı.
Ve çantalar... Ela
doğduktan sonra aralıksız 3 sene boyunca malum devasa bebek
çantalarından kullandım ve normal çantalarıma elimi bile sürmedim. Şimdi
ise çok pratik sırt çantalarım var ve hemen her yerde işimi rahatlıkla
görüyor. Bu nedenle zamanında ufak bir servet ödediğim klasik bir
çantayla günlük kullanım için birkaç spor çantayı kendime ayırdım,
gerisini bağışladım.
5-AKSESUARLAR 🎕🏠
Ela doğduğunda
güvenlik açısından evde kullandığım tüm aksesuarları kaldırmıştım. Ela
büyüdü ancak aksesuarlar kaldırıldıkları yerden hiç çıkmadı. Bu
aksesuarların nerdeyse tamamını dağıttım, yazlık bir eve çok daha fazla
yakışacağını düşündüğüm, sayıları 50'yi bulan fenerleri ve bir dolap
dolusu her boydan kokulu mumu ise kardeşlerim arasında kapış kapış
yaptım:)
6- MUTFAK EŞYALARI 🍴
Mutfak bu detoks
programında en rahat olduğum yerdi sanırım. Uzun zamandır mutfak eşyası
almıyorum, çünkü evlenirken alınan ya da hediye gelen ve henüz paketi
açılmamış çok fazla eşyam var. Komposto ve sürahi takımları, düzinelerce
bardak, fincan takımı, kase setleri... Bunları almak isteyen
tanıdıklarıma verdim. Eskiyen, yamulan çatal, kaşık ve bıçakları attım.
Bir yılı dolduran tüm plastik kapları attım. Dondurma ve yoğurt kabı
biriktirmiyorum ancak arada yine balkona istiflenen birkaç kaba denk
geldim. Mutfakta baharat kullanmayı severim ve çeşit çeşit alırım. Ama
baharatlar için genelde evde biriken ve üzerine etiket yapıştırdığım cam
kavanozları kullanmayı tercih ederim. Bu nedenle birkaç çekmece dolusu
irili ufaklı cam kavanoz biriktirmişim. Baharat dolabındaki kavanozları
bu birikenlerden uygun olanlarla değiştirdim ve eskileri attım.
Kavanozları yıkama derdinden de kurtulmuş oldum.
Mutfak
önlükleri! Üşenmeyip kullandığım önlük sayısı bir elin parmağını geçmez
ama tam 11 tane eşantiyon ya da satın alınan mutfak önlüğü, bir o kadar
fırın eldiveni, tutacak,vs birikmiş. 2'şer tane ayırıp kalanını
kumbaraya gönderdim.
Eskiyen, teflonu atan, sapı eriyen
tava, tencere, cezvelerin hepsinden kurtuldum. Sayıları onları bulan
ölçü kaplarının bir setini ayırıp kalanını attım. Çekmecede gereksiz yer
tutan çok küçük ya da devasa büyüklükteki bardakları da kutulayıp
gönderdim.
7-BALKON İSTİFLERİ 🔨🔧
Son olarak eşimle
balkondaki boya ve hırdavat malzemelerini eledik. Kuruyan boya ve
vernikler çöpe gitti, alet çantaları düzenlendi. Mağaza ve market
poşetleri tek tek katlanıp çekmecelere yerleştirildi. Evdeki çiçeklerin
değişen saksıları, eski ahşap çiçeklikler vs. gönderildi. Elanın eski
bisikleti, beşiği, puseti ve arabası ise ihtiyacı olan bir aileye
verildi. Hangi akla hizmet tuttuğumuzu anlamadığım bozulan küçük ev
aletlerini, kabloları, telefonları, eski cd ve hatta kasetleri (!) ise
olduğu gibi attık.
Evlerin ruhu olduğuna inananlardanım
ve netice olarak hem evimiz hem de biz fazlalıklarımızdan kurtulduk ve hafifledik. Artık
herhangi bir alışveriş yaparken iki kez düşündüğümü ve bu süreçte
"Almasam ne kaybederim?" ya da "Bunu alırsam kaç gün kullanacağım,
modası geçer mi, nereye koyacağım? gibi soruların çok ama çok işime
yaradığını itiraf etmeliyim. Hem maddi hem de manevi anlamda huzura
kavuşmak adına benim ve ailemin minimalizmle sadeleşme, arınma ve
ferahlama serüveni bu şekilde. 2 aydır da aynı düzeni koruyoruz. Eşyalar azalınca, ev işlerine ayırdığımız zaman da doğal olarak azaldı. Çünkü düzenli olmak artık çok daha kolay.
İçinizde bu akımı benimseyen, ya da
hayatımızı kolaylaştıracak önerileri olan varsa duymak isterim. Görüşmek
dileğiyle, hoşçakalın.🙋