Elime daha önce ulaştı ama ancak resimlerini çekebildim. Çekilişi kazandığımı duyunca Mavi'ye demiştim ki, fotoğraf makinası kazansam bu kadar sevinmezdim. O kadar mutlu oldum ki, sağolsun Nestug da içine doğmuş gibi bir sürü peçete eklemiş, minik melekler, stencil şablonlar, hazır transferler. Çok teşekkür ederim kendisine:)
11 Şub 2012
10 Şub 2012
Bir Otopsi Hikayesi
Bu postumda otopsiyle ilgili ayrıntılar var, çabuk etkilenen hassas bir insansanız lütfen okumayın, zaten anlatmak istediğim otopsinin korkunçluğu değil çok daha derin şeyler.
Fakülte son sınıftayken, adli tıp dersini iple çekerdim. Doğuştan meraklıydım, herşeyi öğrenmek istiyordum. Okuduğum kitaplardan falan az da olsa bilgim vardı ama yine de ders gibi olmazdı elbette.
Hocamız hem diş hekimliğinde hem de bizim fakültede ders veriyordu. Ayrıca numune hastanesinde çalışıyordu. Çok espriliydi, dersleri süper eğlenceli geçerdi. Ama nedense katılım az olurdu, biz 6-7 kişi olarak her zaman ön sıralarda yerimizi alır, acaba bugün ne anlatacak diye merakla beklerdik. Çünkü hafta içinde mutlaka biri ölmüş olurdu ve hocamız da bunu derste anlatırdı. Oysa Hocamız şöyle derdi:"Çocuklar ben hep dua ederim ki pazar günü kimse ölmesin, ben de biramı alıp Meram tepesine çıkayım da biraz kafamı dinleyeyim."
2 Şubat 2004 günü Konya'da Zümrüt Apartmanı yıkıldı. Bir gün önce ben, o binanın karşısında bir kafede Avon'un toplantısına katılmıştım. Ertesi gün ise bu haberi duydum. Uzun bir süre yaklaşamadım ama en nihayetinde gördüğümde o koca apartmanın yerinde artık koca bir boşluk vardı. İşte orada yaşamını kaybeden insanların otopsileri de bizim ders konumuzdu. Çünkü tamamının otopsisini hocamız yapmıştı. Çoğu kalp-göğüs basısı nedeniyle hayatını kaybetmişti. Yani üzerlerne çöken ağırlık nedeniyle nefes alamamışlardı.
Dersler bu şekilde slayt gösterisi ve anlatım şeklinde geçerken merakla beklenen gün geldi ve hocamız otopsi ve ölü muayenesine gelmek isteyenlerin, isimlerini listeye yazdırmasını istedi. Bu, savcılık düşünmediğimiz sürece hayatımızda belki bir kez yaşayacağımız bir fırsattı ve kaçırmadık elbette.
Bir hafta sonra, telefon geldi. Yağmurlu ve serin bir hava vardı dışarıda. Numune hastanesinin morguna çağrıldık. Gidene kadar da olayın ası ölümü olduğunu, otopsisine gireceğimiz genç kadının kendini 6 saat önce astığını öğrendik. Hayatımda ilk defa morga giriyordum ve açıkçası her tarafta ağlayarak bekleşen insanlar göreceğimi zannediyordum. Oysa koridorda gayet sakin görünen, sakallı, karanlık görünümlü iki adam vardı sadece. Sonradan o adamlardan birinin ölen kızın kardeşi, diğerinin ise kocası olduğunu öğrendim. Ama ölen kız taş çatlasa 20'li yaşlarındaydı, kocası ise 35-40 arasıydı tahminen.
Neyse biz odaya girdiğimizde otopsi başlamıştı, yaklaşık 30 kişi daracık bir odaya sıkıştığından ilk başta ne hocayı ne de otopsi yapılan kadını göremedik. Ama beş dakika sonra bir kısım diş hekimliği öğrencileri daha fazla dayanamayarak birer ikişer odadan çıktı. Bize de yer açldı. Hocamız, asistanı ve dikiş işlerini halleden bir görevli vardı. Normalde bu kadar ayrıntıya girildiğini zannetmiyorum ama hocamız bize tek tek anlattığı için en ufak ayrıntıların dahi üzerinde duruyor, bir taraftan da kesilen parçaların fotoğrafını çekiyordu.
Tam o sırada kapı yavaşça açıldı ve içeriye o dışarıda gördüğüm karanlık tipli adamlardan, kızın kardeşi girdi sessizce. Hoca fark etmedi ama erkek öğrencilerden biri bağırarak hocayı uyardı. Adamı yaka paça attılar. Hocamız da sağlam bir küfür savurdu arkasından. O anda kızın niye kendini asmış olabileceği konusunda tahmin yürütmeye başladım. Ama en iyimser tahminim otopsiyi merak etmiş olabileceğiydi. Düşünün ki, kız kardeşiniz yan tarafında musluğu olan buz gibi bir masada çırılçıplak yatıyor, dahası herkesin gözü önünde parçalanıyor, siz de bu durumu izlemek için otopsi odasına giriyorsunuz gizlice. Çok sinirlendiğimi hatırlıyorum odadaki diğer herkes gibi.
Neyse biz içeri girdiğimizde ölünün kafa derisi açılmış ve yüzüne geçirilmişti. Bu nedenle neredeyse otopsinin sonuna kadar kadının yüzünü hiç görmedik. Bu bir bakıma iyi oldu, çünkü inanın yüzü olmayan bir vücut size insan gibi gelmiyor. Odada artık öğrenci olarak 4 kişiydik, kimbilir ne kadar meraklı gözlerle izliyorsam, hoca karaciğeri direkt önüme koydu, Böbrekleri gösterdi, o kadar muntazam yaratılmışlardı ki, aynen ilkokulda öğretilen o minik fasülyelere benziyordu.
Beyin ise tam bir mucizeydi, o cevize benzeyen yapının her bir parçası birbirine ayrı bağlarla tutunmuştu, hem çok sağlam hem de bir makas darbesiyle kopabilecek kadar narindi. İnsan dilinin bu kadar uzun olabileceği hayatta aklıma gelmezdi. Bağırsaklar, karın açıldıktan sonra devasa bir balon gibi havaya yükseldi. Bomboştu ve inanılmaz beyazdı. Kız belli ki uzun zamandır bişey yememişti. Boynunda oluşan ekimozları gösterdi hocamız. Çünkü biliyorduk ki, bir insan eğer öldürüldükten sonra asılmış ise boyunda ekimoz ya da kanama oluşmazdı.
Otopsi tamamlandı. Dikiş başladı. Bazıları merak eder, her şey yerli yerine koyulup öyle mi dikiliyor diye. Hayır maalesef hemen tüm organlar kesildiğinden ölünün içine doldurularak dikiliyor. Son aşamada kızın yüzündeki kafa derisi kaldırıldı ve ilk kez o anda, masada yatan vücut bizim için bir kimliğe dönüştü. Upuzun saçları vardı, kalın kaşları... Uyuyor gibiydi. Otopsi yapılırken bazı öğrenciler ağızlarına burunlarına mendil kapattı ama ben koku almadım. Zaten genç bir ölüydü ve henüz ölü katılığı oluşmamıştı. Otopsi sırasında beni etkileyen; dediğim gibi kızın yüzünü gördüğüm an ve dikişler atılırken çıkan o iğrenç sesti. İpler kalın olduğu için etrafa kan sıçrıyordu.
Odadan çıkınca, çok yaşlı ve ilaç tedavisi gören yaşlı bir kadının yüksekten düşerek öldüğünü ve ölü muayenesi yapılması gerektiği söylendi. Otopsiye gerek yoktu, ölü katılığı oluşmuştu ve vücut tüm salgıları dışarı verdiğinden dayanılmaz bir koku vardı. Hocamız gelmişken bunu da görmemizi istedi hatta eşime kadının havaya kalkmış kolunu indirmesi söyledi. Eşimin beti benzi attı ama dediğini de yaptı. Kolu indirdi ama kol tekrar kalktı. Böylece bunu da görmüş olduk.
Nihayet o soğuk koridarlardan geçip temiz havaya çıktık. Otopsi her ne kadar dışarıdan bakıldığında korkunç görünse de pek çok olayın aydınlatılması için son derece elzem. Ama dilerim herkese otopsi gerektirmeyen hayırlı ölümler nasip olur. İnsan vücudu kadar muazzam bir şeyin karşısında Allah'a bir kez daha şükretmek, hatta kudretinden seve seve korkmak çok güzel bir deneyimdi. Otopsiden sonraki gün uykudan uyandığım anda kızın yüzü geldi gözümün önüne, ama sadece bir defa yaşadım bu durumu, şimdi çok net hatırlamıyorum nasıl biriydi. Yine de aklıma geldikçe o gün hissettiklerimde bir değişiklik yok. Midesinin, bağırsaklarının bomboş olduğu, kardeşinin kendisini gizlice izlemeye çalıştığı ve yaşça kendisinden epey büyük bir kocaya sahip bu kız kendini niye astı?
Sizin aklınıza bir şey geliyor mu?
8 Şub 2012
Boyutlu Ahşap Pano Nasıl Yapılır?
Kardeşim Marmaris'te yaşıyor, yeni bir eve taşındı. Ben henüz gidemedim ama o sağolsun geldi Ankara'ya. Hem çok iyi vakit geçirdik hem de bu boyutlu ahşap panoları yaptık. Resimleri kendisi seçti,güle güle kullansın evinde:)
Ben panolar için kullandığım ahşapları, toplu şekilde yapı marketten istediğim ölçülerde kestirmiştim. Gerektikçe ordan kullanıyorum. Ahşap parçaları önce iki kat beyaz akrilik boya ile boyadım. Ardından bildiğimiz yazıcı kağıdına çıktısını aldığım resimlerin arkasına dekupaj tutkalını eşit şekilde sürdüm. Tutkal sürerken kağıdın katlanıp birbirine yapışmaması için fırçayı kağıdın tam ortasından kenarlara doğru hareket ettirmek, bu işin püf noktalarından biri.
Daha sonra arkasını tamamen dekupaj tutkalı ile kapladığım kağıdın bir kenarını dikkatlice ahşabın bir kenarına denkleyip eski bir kredi kartıyla yavaş yavaş, sıvazlayarak yapıştırdım. Bu aşamda önemli olan kağıt ile ahşap arasında hiç hava kabarcığı kalmaması. Elinizle yapıştırmanızı tavsiye etmem, ne kadar dikkat ederseniz edin, mutlaka yapışmayan minik kabarcıklar oluyor sonunda.
Buraya kadar anlattıklarım normal dekupaj işlemi. İşlemi burada sonlandıracaksanız, resmi korumaya almak için bir kat dekupaj tutkalını tüm resmi kaplayacak ve aynı yönde olacak şekilde sürüp üzerine de seçtiğiniz bir akrilik verniği sürerek panoyu tamamlayabilirsiniz. Ancak ben boyutlu bir çalışma istediğimden, panoda kullandığımız resimlerden fazladan birkaç tane daha çıktı aldım. Panoda boyutlu olmasını istediğim detayları tek tek kestim. Havayla kuruyan hamuru, uygun boyutta açıp, resimleri dekupaj tutkalı ile hamura yapıştırdım. Tutkal biraz kuruduktan sonra kretuar yardımı ile hamurun kenarlarından resmi kestim ve yine dekupaj tutkalı ile panodaki resmin üzerine yapıştırdım.

Umarım faydalı olmuştur anlattıklarım. Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın:)
30 Oca 2012
Çarpı İşi Lavanta Kesesi
Nihayet ben de bulaştım şu çarpı işine. Dikkat ediyorum, ahşap boyamayla uğraşanlar aynı zamanda kanaviçeyle de uğraşıyor. Ya da kanaviçe seven ahşap boyama da seviyor:)
Benim bu hobiye ilgi duymamın tek sorumlusu Nalan Ablam. İlk yapmaya başladığımda onun kanaviçe işleme rehberine tahminen yüz kez girmişimdir. Hatta bu kuş evi modeli de yine Nalan Abla'nın zarafetle işlediği modellerden biri. Ama etamin alırken count ayrıntısına dikkat etmediğimden içini elyaf ve lavantayla doldurduktan sonra minik birer yastığa dönüştüler. Al yanına, çık yolculuğa yani, otobüste boyun tutulmasına birebir:) Neyse efendim, çok renkli denemedim henüz, en fazla iki renk ama işlemesi gerçekten çok zevkli.
20 Oca 2012
Sehpalarda Çarpıcı Desenler
Bu sehpalara bayıldım. Çok emekli,ama bir o kadar da göz alıcı. Çok daha fazlası için kaynak siteye mutlaka göz atmanızı tavsiye ederim.
19 Oca 2012
Boyutlu Ahşap Boyama Örnekleri
Her ne kadar çocuklara ve çocuk odalarına hitap etse de, benim bile içim gitti, çok beğendim. Boyutlu ahşap boyamaya güzel birer örnek olmuşlar. Daha fazlası için buraya lütfen.
16 Oca 2012
6D Sinema ve Haftasonu
Daha önce size 5D'li olanından bahsetmiştim ya, haftasonu Nata Vega Alışveriş Merkezine gittik. Aslında şu Türkiye'nin en büyük, Avrupa'nın ikinci büyük akvaryumuna bakalım, bir de film izleyelim diye gittik. Ama akvaryum Mart ayında açılacakmış, istediğimiz filmin salonu da hazır değilmiş. Bu nedenle 6D sinemayı tercih ettik.
Şunu diyebilirim, 5D'den çok daha güzeldi. Biz dinazorlu bir film seçtik ve yerimize oturur oturmaz bir rüzgar esmeye başladı. Rüzgar diyorum, bildiğimiz rüzgar gibi yani. Öyle 5D'de olduğu gibi üfleme falan değil, sonra ekrandaki görüntü sulak bir yere geçince suratımıza yağmur yağdı resmen. Sırılsıklam olmasak da, hani yağmur damlalarını hissettik. Sonra, ekrandaki araç otluk bir araziye indi, ayaklarımıza o anda sanki gerçekten uzun otlara basıyormuşuz gibi dallar sürtündü, çok etkileyiciydi. En acaip kısmı ise, kocaman dinazorun ağzını açarak burnumuzun dibine gelmesiydi ki, kafamızı yutacakmış gibi elimizle savuşturmaya çalıştık. Artık dışarıdaki kameradan nasıl bir etki yarattıysak, bizim salonda sadece biz varken, çıktığımızda bilet kuyruğu olmuştu:) Hep böyledir zaten, mağaza, dükkan farketmez, boş diye gireriz, 5 dakika sonra ana-baba günü olur. Bizi kullanın diyoruz ama işte anlamıyorlar:)
Sonra bir baktık, alışveriş merkezinin içine lunapark kurulmuş, her türlü tehlikeli oyuncağa son derece meraklı biri olarak, gittik biletlerimizi aldık. Daha doğrusu artık teknoloji ilerlemiş, bir kart alıyorsunuz, içine para yükletiyorsunuz, sonra onu oyuncaklarda harcıyorsunuz.
Resimlerde görünen tüm oyuncaklara bindik, hatta birşey daha vardı, hem döndüren hem sallayan ama denge açısından eşimle beni ayrı ayrı yerlere oturttular, onu çekmeyi unutmuşum. Eşim artık yeter deyince ki zaten binecek birşey kalmamıştı, sallanma faslına son verdik:)
Anatolium tarafında da bu sevimli ayılarla karşılaştık, yılbaşından kalmışlar sanırım, hem çalıp hem söylüyorlardı ama biz seslerini duyamadık:)
Cumartesi günü kar yoktu ama hava epey rüzgarlıydı. Gece bir baktık ki kar başlamış hem de nasıl, toz halinde yağıyordu resmen.
Pazar sabahı ise durum şu şekildeydi.
Burası da bizim evin önü, yazın da çok hoş olur ama kışın çam ağaçları harika görünüyor gerçekten.
Pazar günü de Cepaya gittik. Sizi bilmem ama ben kışın alışveriş merkezlerini gezmeyi daha çok seviyorum. Hele değişik etkinlikler olursa daha çok eğleniyorum. Umarım sizin hafta sonunuz da benimki kadar iyi geçmiştir:)
Şunu diyebilirim, 5D'den çok daha güzeldi. Biz dinazorlu bir film seçtik ve yerimize oturur oturmaz bir rüzgar esmeye başladı. Rüzgar diyorum, bildiğimiz rüzgar gibi yani. Öyle 5D'de olduğu gibi üfleme falan değil, sonra ekrandaki görüntü sulak bir yere geçince suratımıza yağmur yağdı resmen. Sırılsıklam olmasak da, hani yağmur damlalarını hissettik. Sonra, ekrandaki araç otluk bir araziye indi, ayaklarımıza o anda sanki gerçekten uzun otlara basıyormuşuz gibi dallar sürtündü, çok etkileyiciydi. En acaip kısmı ise, kocaman dinazorun ağzını açarak burnumuzun dibine gelmesiydi ki, kafamızı yutacakmış gibi elimizle savuşturmaya çalıştık. Artık dışarıdaki kameradan nasıl bir etki yarattıysak, bizim salonda sadece biz varken, çıktığımızda bilet kuyruğu olmuştu:) Hep böyledir zaten, mağaza, dükkan farketmez, boş diye gireriz, 5 dakika sonra ana-baba günü olur. Bizi kullanın diyoruz ama işte anlamıyorlar:)
Sonra bir baktık, alışveriş merkezinin içine lunapark kurulmuş, her türlü tehlikeli oyuncağa son derece meraklı biri olarak, gittik biletlerimizi aldık. Daha doğrusu artık teknoloji ilerlemiş, bir kart alıyorsunuz, içine para yükletiyorsunuz, sonra onu oyuncaklarda harcıyorsunuz.
Resimlerde görünen tüm oyuncaklara bindik, hatta birşey daha vardı, hem döndüren hem sallayan ama denge açısından eşimle beni ayrı ayrı yerlere oturttular, onu çekmeyi unutmuşum. Eşim artık yeter deyince ki zaten binecek birşey kalmamıştı, sallanma faslına son verdik:)
Cumartesi günü kar yoktu ama hava epey rüzgarlıydı. Gece bir baktık ki kar başlamış hem de nasıl, toz halinde yağıyordu resmen.
Pazar sabahı ise durum şu şekildeydi.
Burası da bizim evin önü, yazın da çok hoş olur ama kışın çam ağaçları harika görünüyor gerçekten.
Pazar günü de Cepaya gittik. Sizi bilmem ama ben kışın alışveriş merkezlerini gezmeyi daha çok seviyorum. Hele değişik etkinlikler olursa daha çok eğleniyorum. Umarım sizin hafta sonunuz da benimki kadar iyi geçmiştir:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Ahşap Tepsiye Peçete Dekupaj Nasıl Uygulanır?
Herkese merhaba! Nasılsınız? Bugün sizlerle peçete dekupaj tekniği uyguladığım ve el boyamasıyla tamamladığım ahşap tepsimi paylaşmak istiy...
.jpg)
-
Bu yazıyı yazmak için tam 13 ay geç kaldım. Hep aklımdaydı, yazmam lazım, belki benim durumuma düşen biri olur, benim gibi interneti talan...
-
Uzun bir aradan sonra yine bir yenileme projesiyle buradayım. Normalde varakla hiç işim olmaz ama ilham veren kıvrımlar hangi objede olurs...
-
Garajda unutulmuş, nereden baksanız 20 yıllık bir dolabı yeniden kullanıma soktum. Hem nasıl yaptığımı anlatmak, hem de küçük ipuçları pay...