5 Eki 2018

El Yapımı Vintage Defter

coptic-stitched-notebook

Herkese merhaba! Marmaris'ten dünyalar tatlısı Su Hanım'ın isteğiyle, Kıbrıs'ta yaşayan ve henüz evlenen arkadaşı için bir albüm hazırladım. Son anda albümün yanına onunla uyumlu bir de defter rica etti. Albümü daha sonra paylaşıcam ama önce defteri göstermek istiyorum.
coptic-stitched-notebook
coptic-stitched-notebook
El yapımı defterler hazırlamayı gerçekten çok seviyorum. Hiç abartmıyorum, ilkokuldayken bile, iğne-iplik ve kağıt üçlüsü ne zaman elime geçse kendime hemen bir defter yapardım. Hatta sadece ben değil, yakın arkadaşlarımın tamamı benim gibi defter yapmayı çok severdi. Elbette çok muntazam olmazdı yaptıklarımız ama bir gün sonra okulda birbirimize göstereceğimiz anı sabırsızlıkla beklemenin keyfi muazzamdı:) Düşünüyorum da artık her yerde karşılaştığımız stickerlar yeni yeni satılmaya başlamıştı ve bir kaç günlük harçlığımızla ancak satın alabileceğimiz kadar pahalıydı. O yüzden defterlerimizi, o çok nadide stickerları kullanarak, renkli kalemlerle yaptığımız kenar süsleriyle doldurarak hazırlardık. Ay ne günlermiş!
coptic-stitched-notebook
coptic-stitched-notebook
coptic-stitched-notebook
 El yapımı defteri coptic stitch metodu ile ve mumlu ip kullanarak hazırladım. Bu konuda Youtube'da onlarca video bulabilirsiniz. Başta zorlansanız bile -garanti veriyorum- eliniz alıştıkça sürekli yapmak istediğiniz harika bir terapiye dönüşüyor.
coptic-stitched-notebook
coptic-stitched-notebook
coptic-stitched-notebook
 A5 boyutundaki el yapımı defterde, vintage görüntüsünü yakalamak için minik ahşap aksesuarlar, çeşitli mühürler, eskitme mürekkepleri ve cep oluşturmak için yine vintage desenli kartlar kullandım. Vintage çalışmalarımın tamamında, ahşap, albüm ya da defter fark etmez, ışıltı kullanmayı çok sevdiğimden kapak ve sayfa kenarlarında vazgeçilmezim olan simli ve boyutlu boncuk boyalardan faydalandım.
coptic-stitched-notebook
coptic-stitched-notebook
 Defterin çok kısa bir videosu hemen aşağıda. Videoyu izlerken kanalıma da abone olursanız beni çok mutlu edersiniz. Herkese iyi tatiller, hoşçakalın!

1 Eki 2018

Minimalizm'le Sadeleşmenin 7 Yolu 💙

Açıkçası uzun zamandır eşyalarımı azaltıp daha sade ve minimalist bir yaşama geçmeyi düşünüyordum. Çünkü kitaplar, giysiler, hobi malzemeleri, oyuncaklar derken artık hiç bir şeye yer bulamadığımı fark ettim. Nereden başlasam, nasıl yapsam derken, bir kaç ay önce Youtube'da gezinirken The Whole Happy Life kanalına denk geldim. Kanalın sevimli sahibesi Ria, daha sağlıklı, daha mutlu ve minimal tarzda bir yaşam için neler yapılması gerektiğini o kadar güzel anlatıyordu ki resmen ekrana kilitlendim. İzlediğim videolar ihtiyacım olan ilham ve cesareti fazlasıyla verdi. Ben de evdeki tüm bu fazlalıklardan kurtulma sürecini 7 başlıkta toplamaya ve hala düşünenler varsa onlara birazcık "hadi" demeye karar verdim:)
1- GİYSİLER/TEKSTİL ÜRÜNLERİ 👗👕👖
Eskiyen, eskimeyen ancak modası geçen, en az 1 yıldır askısından ayrılmamış, büyük gelen ya da daralan ne kadar giysi varsa hepsini gruplayarak poşetlere yerleştirdim. Çorap ve çamaşır çekmecelerini aynı şekilde temizleyip düzenledim. Bu çekmeceler için uzun süredir İkea'da satılan organizerları kullanıyorum ve çabuk dağılan yerleri hızlıca düzeltmek için son derece kullanışlı olduklarını düşünüyorum. Ela'nın eşyalarını ve oyuncaklarını da hızlıca elden geçirip fazlalıkları ayırdım. Çocuklar gerçekten çok hızlı büyüyorlar ve giysiler eskimekten ziyade küçük geldiği için dolap ve çekmeceleri sık sık taramak lazım ki işler çığrından çıkmasın. Oyuncaklarda ise kırık- dökük olanlar atıldıktan sonra yaşına ve gelişimine uygun olmayanların ayrılması işleri büyük ölçüde kolaylaştırıyor.

Evdeki havlu ve çarşaflar her gün değiştiğinden, koca bir dolabı bu tarz tekstil ürünlerine ayırmıştım. Ancak yeniler alındıkça eskilere sıra gelmediğinden ve görece yıpranmış olanlar dolabın en altında biriktiğinden, giysilerden sonra bu konuda da titiz bir ayıklama yaptığımı itiraf etmeliyim.  Rengi atmış yastık yüzleri, lastiği gevşemiş çarşaflar ya da delinen havlular. Hepsinden kurtuldum.

Ben bunları yaparken eşim de kendi giysilerini ayıkladı ve sadece onun dolabından iki çanta kravat, bir o kadar gömlek ve pantolon çıktı. Burda deneyimlediğim bir noktayı da paylaşayım. Evden göndereceğiniz poşeti kapıya yakın bir yere bırakın ve en kısa zamanda gideceği yere - çöp, kumbara vs.- ulaştırın. Poşetin evde kaldığı süre uzadıkça, gidip gelip poşeti karıştırma ve bazılarını tekrar depolama riski artıyor. Bu nedenle ben de vakit kaybetmeden ayırdığım tüm eşyaları evden ve kapsama alanımdan uzaklaştırdım. 

2-HOBİ MALZEMELERİ 📌✂🎨
Giysiler bitince derin bir nefes alıp hobi odasına daldım. Minicik kutulardan devasa kolilere kadar her şeyi sırayla boşalttım, eledim ve büyük çoğunluğunu çöpe gönderdim. Eğer giysiler konusunda o kritik adımı atmayı başarır ve çok sevmenize rağmen giysileririnizle vedalaşırsanız, sonra karşınıza çıkacak olan diğer çok sevdiklerinizle ayrılmanız daha kolay oluyor. Mesela koca bir kutu kolye, küpe saklamışım, bunlar günlük kullandıklarımdan farklı olarak ayırdığım, belki boncuk ya da aksesuarlarını kullanırım diye sakladığım takılar. Kutuyu öylece attım. Kemerler yine aynı şekilde. Kağıt, karton, boya, yapıştırıcı...30 senelik kalem koleksiyonumdan bile iki düzine kalem attım. Annem görse benimle gurur duyardı, çünkü bu benim için öylesine yeni bir duygu ki:) Hobi anlamında klasik cümlem hep şu olmuştu: "Onu atma, ben onu şurada kullanırım." İşte biriktirmeye giden yolun başlangıcı bu cümle arkadaşlar. Bunu kafamdan silince gerisi çorap söküğü gibi geldi. Yani şimdiye kadar kullanmamışsam ve varlığını dahi unutmuşsam, artık o eşyayla işim kalmamış demektir. Çöpe attıktan sonra da değişen bir şey olmuyor, çünkü o eşyanın günlük hayatınızda zaten yeri yok ve eksikliği kesinlikle hissedilmiyor, rahat olun. Dolaplar boşaldı, raflar düzene girdi. Burada ikinci bir uyarım olacak; kendimden biliyorum, lazım olur diye saklanan boş kutular da çok tehlikeli, çünkü er ya da geç o kutuyu dolduracak bir malzemeniz mutlaka çıkıyor. Bu nedenle fazla kutuları da attım.

3- KİTAP-DERGİ 📚
Hobi malzemelerinden sonra sıra dergi ve kitap ayıklama kısmına geldi ki, evde eşimin hiç durmadan şikayet ettiği bir konu bu. Şöyle ki ben her ay en az 5-6 kitap ve birkaç tane de aylık dergi alıyorum. Ela için ise her ay 5 dergi, en az 3 tane hikaye kitabı ve eğer elimizdeki stok azalmışsa 1 tane de boyama kitabı alıyoruz. Her şeyden kısabilirim ama kitaplar konusunda ciddi bir zaafım var maalesef.
Derken mucizevi bir şey oldu ve ben pdf kitapları ücretsiz olarak telefona indirmeme olanak sağlayan çok hoş programlar keşfettim. Daha önce neden aklıma gelmediğiyle ilgili en ufak bir fikrim yok! Siz de play store uygulamasından bu programlara kolaylıkla ulaşabilirsiniz. Programları ilk kullanmaya başladığımda burun kıvırıp bunun asla gerçek bir kitabın yerini tutmayacağını düşünsem de şu an fikirlerim tamamen zıt yönde. İlk olarak; pdf kitap uygulamaları oldukça işlevsel. Zira telefon sürekli elimin altında olduğundan, en ufak bir boş anımda dahi hemen kitabımı açıp kaldığım yerden devam edebiliyorum ki bu durum benim çok kısa sürede bir sürü kitabı bitirmemi sağladı. İkincisi; çok pratik ve hızlı! Çünkü bu programlar, aynı anda birden fazla kitap okumamı kolaylaştırdı. Okuduğum kitapları çantamda her yere taşırdım ve bu da hem omuzlarımda ekstra bir yüke hem de kitapların çabuk yıpranmalarına sebep olurdu, artık böyle bir derdim yok. Üçüncü olarak; son derece ekonomik! Programda yer alan tüm kitaplar ücretsiz olduğundan, param cebimde kaldı. Ve en önemlisi, fiziki olarak herhangi bir yer kaplamadıkları için, bu kitapları nereye koysam problemi de otomatikman son buldu. Para ve depolama açısından düşününce kütüphaneler de bir seçenek olabilir belki ama pdf kitap uygulaması ben ve ailem için süper şahane bir çözüm oldu.👪

Evdeki kitaplara gelince. Aynı kitaptan birden fazlaysa, fazla olanların hepsini kitap kutularına bağışladım. Yabancı dilde olup da daha önce okuduğum kitaplardan da aynı şekilde vazgeçtim. Aylık olarak aldığım tüm dergileri attım. Geri kalan kitaplarımı şu an için muhafaza ediyorum ama her an bir delilik yapabilirim:) Elanın biten boyama ve aktivite kitaplarının tamamını attım. Ela geçmiş zamanlı dergilerini koltuğa yığıp saatlerce sayfa çevirmeyi çok seviyor. Bu nedenle ilgisini çeken dergileri ayırıp kalanını attım. Masal kitaplarına dokunmadım. En eskisi 1993 tarihli olan önemli olayların yer aldığı bir gazete koleksiyonum vardı. Sadece Milli bayramlarda  Atatürk ile ilgili olanları ayırdım, gerisini attım. Böylece 3 kitaplığımdan biri boşa çıktı ve yukarıdaki boş kutu bulundurmama prensibini burada da uygulayarak dolabı odadan çıkardım. Hobi odam gözle görülür ölçüde ferahladı.

4- AYAKKABI-ÇANTA 👠👞👜
Sonraki hedefim ayakkabı dolabıydı. Aslında ayakkabıları daha önce elden geçirmiştim ancak kutusundan hiç çıkmamış ya da bir kez giyilip unutulmuş ayakkabılara son bir şans vermiştim. Bu defa hepsini bağışladım. Benden daha beter durumda olan eşim de benzer bir temizlik yapınca dolap yarı yarıya boşaldı.

Ve çantalar... Ela doğduktan sonra aralıksız 3 sene boyunca malum devasa bebek çantalarından kullandım ve normal çantalarıma elimi bile sürmedim. Şimdi ise çok pratik sırt çantalarım var ve hemen her yerde işimi rahatlıkla görüyor. Bu nedenle zamanında ufak bir servet ödediğim klasik bir çantayla günlük kullanım için birkaç spor çantayı kendime ayırdım, gerisini bağışladım.

5-AKSESUARLAR 🎕🏠
Ela doğduğunda güvenlik açısından evde kullandığım tüm aksesuarları kaldırmıştım. Ela büyüdü ancak aksesuarlar kaldırıldıkları yerden hiç çıkmadı. Bu aksesuarların nerdeyse tamamını dağıttım, yazlık bir eve çok daha fazla yakışacağını düşündüğüm, sayıları 50'yi bulan fenerleri ve bir dolap dolusu her boydan kokulu mumu ise kardeşlerim arasında kapış kapış yaptım:)

6- MUTFAK EŞYALARI 🍴
Mutfak bu detoks programında en rahat olduğum yerdi sanırım. Uzun zamandır mutfak eşyası almıyorum, çünkü evlenirken alınan ya da hediye gelen ve henüz paketi açılmamış çok fazla eşyam var. Komposto ve sürahi takımları, düzinelerce bardak, fincan takımı, kase setleri... Bunları almak isteyen tanıdıklarıma verdim. Eskiyen, yamulan çatal, kaşık ve bıçakları attım. Bir yılı dolduran tüm plastik kapları attım. Dondurma ve yoğurt kabı biriktirmiyorum ancak arada yine balkona istiflenen birkaç kaba denk geldim. Mutfakta baharat kullanmayı severim ve çeşit çeşit alırım. Ama baharatlar için genelde evde biriken ve üzerine etiket yapıştırdığım cam kavanozları kullanmayı tercih ederim. Bu nedenle birkaç çekmece dolusu irili ufaklı cam kavanoz biriktirmişim. Baharat dolabındaki kavanozları bu birikenlerden uygun olanlarla değiştirdim ve eskileri attım. Kavanozları yıkama derdinden de kurtulmuş oldum.

Mutfak önlükleri! Üşenmeyip kullandığım önlük sayısı bir elin parmağını geçmez ama tam 11 tane eşantiyon ya da satın alınan mutfak önlüğü, bir o kadar fırın eldiveni, tutacak,vs birikmiş. 2'şer tane ayırıp kalanını kumbaraya gönderdim.

Eskiyen, teflonu atan, sapı eriyen tava, tencere, cezvelerin hepsinden kurtuldum. Sayıları onları bulan ölçü kaplarının bir setini ayırıp kalanını attım. Çekmecede gereksiz yer tutan çok küçük ya da devasa büyüklükteki bardakları da kutulayıp gönderdim.

7-BALKON İSTİFLERİ 🔨🔧
Son olarak eşimle balkondaki boya ve hırdavat malzemelerini eledik. Kuruyan boya ve vernikler çöpe gitti, alet çantaları düzenlendi. Mağaza ve market poşetleri tek tek katlanıp çekmecelere yerleştirildi. Evdeki çiçeklerin değişen saksıları, eski ahşap çiçeklikler vs. gönderildi. Elanın eski bisikleti, beşiği, puseti ve arabası ise ihtiyacı olan bir aileye verildi. Hangi akla hizmet tuttuğumuzu anlamadığım bozulan küçük ev aletlerini, kabloları, telefonları, eski cd ve hatta kasetleri (!) ise olduğu gibi attık.

Evlerin ruhu olduğuna inananlardanım ve netice olarak hem evimiz hem de biz fazlalıklarımızdan kurtulduk ve hafifledik. Artık herhangi bir alışveriş yaparken iki kez düşündüğümü ve bu süreçte "Almasam ne kaybederim?" ya da "Bunu alırsam kaç gün kullanacağım, modası geçer mi, nereye koyacağım? gibi soruların çok ama çok işime yaradığını itiraf etmeliyim. Hem maddi hem de manevi anlamda huzura kavuşmak adına benim ve ailemin minimalizmle sadeleşme, arınma ve ferahlama serüveni bu şekilde. 2 aydır da aynı düzeni koruyoruz. Eşyalar azalınca, ev işlerine ayırdığımız zaman da doğal olarak azaldı. Çünkü düzenli olmak artık çok daha kolay.
İçinizde bu akımı benimseyen, ya da hayatımızı kolaylaştıracak önerileri olan varsa duymak isterim. Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.🙋

5 Eyl 2018

Aile Fotograf ve Anı Albümü


aile-ani-albumu
Merhabalar! Dolu dolu geçen ve hem ruhen hem de bedenen denize, güneşe ve tarihe doyduğum çok keyifli bir tatilden nihayet döndüm:) Epeydir vintage albüm yayınlamıyordum. Bugün İzmir'den Hüseyin Bey ve ailesi için hazırladığım aile anı albümünü paylaşmak istedim sizlerle.
 Albüm 25cm*25cm ebatlarında, 6 yaprak, 12 sayfa ve ortalama 100-120 fotoğraf kapasiteli. Albüm için 160gsm, yani oldukça kalın bir scrapbook serisi tercih ettim. Scrapbook kağıtları da tıpkı normal kağıtlar gibi farklı gramajlarda olabiliyor. Hava kabarcığı sorunu yaşamamak için çok ince olanları özellikle tercih etmiyorum.
 Albüm sayfalarını bir sayfa interaktif, bir sayfa cep olacak şekilde çalıştım. Albümde ekstra fotoğraflar için pek çok yerin yanı sıra, büyük boy fotoğraflar için yine büyük boy kartlar mevcut.
Vintage aile fotoğraf ve anı albümünü daha detaylı incelemek isterseniz, videosu hemen aşağıda. Keyifli seyirler dilerim, hoşçakalın!

10 Ağu 2018

Seyahatlerde En Güzel Mola Yerleri-1

mezit-inegöl
Herkese merhaba! Nasılsınız? Umarım herkesin keyfi yerindedir. Bugün bir değişiklik yapıp,  araba ile yolculuğun en keyifli yanı olan mola yerlerinden bahsetmek istiyorum. Hem iş hem de özel hayatta çok sık seyahat eden, üstelik çocuklu bir aile olarak, mola yerleri bizim için gerçekten çok önemli.
 Genellikle yola sabah erken saatlerde çıktığımızdan kahvaltıyı atlarız ve bunun için mutlaka yol üzerinde bir mola yeri tercih ederiz. Bu kimi zaman daha önce deneyip memnun kaldığımız, kimi zamansa denemek isteyip vakit darlığından uğrayamadığımız bir yer olur. Ancak hiç bir fikrimizin olmadığı, sırf dışardan görüp de kendimizi içeri attığımız mekanlar da yok değil.
İşte bugünkü ilk mola yeri, tam da böyle ani bir frenle dönüp adeta gözümüzün gönlümüzün bayram ettiği saklı cennetlerden biri. Burası Bursa'dan Ankara'ya dönerken, İnegöl yakınlarında Mezit Çayı kenarında ufak bir tesis.
 Yemyeşil çimenler, ahşap oturma alanları ve elbette tam bana göre diyebileceğim bir ağaç ev:) Şırıl şırıl akan bir su sesi ve mümkün olsa kitap ve çay haricinde hiç bir şey istemeden saatlerce vakit geçirebileceğim bir manzara.
 Ela Masal buraya resmen bayıldı, gönlünce koştu oynadı ve gitme vakti geldiğinde göz yaşları içerisinde zor ikna ettik arabaya binmeye. Tabi bunda şu sevimli ufaklığın da payı büyüktü. Kuzucuk, büyümüştür şimdiye çoktan:)
Giderken ağaç eve vuran ışık çok hoştu, kaçırmayalım dedik. 
Yolunuz düşerse, Mezit Çayı manzarasına karşı bir bardak çay içmeyi, kısa da olsa bir mola vermeyi ihmal etmeyin. Hoşçakalın:)

25 Tem 2018

Eymen Yağız Bebek Anı Albümü

erkek-bebek-fotograf-albumu
 Herkese merhaba! Yaz mevsimi sizce de çok güzel değil mi? Hava mis gibi, her yer yemyeşil, eğer benim gibi çok erken kalkanlardansanız hele, sabah pencereyi açtığınızda burnunuza dolan serin hava gerçekten şahane. Çok seviyorum yaz mevsimini ve tatil de iyiden iyiye yaklaştığı için acaip heyecanlıyım:)
bebek-fotograf-albümü
kisiye-özel-album
 Ankara'dan Zerrin Hanım, torunu Eymen Yağız'ın doğumgünü için bir albüm rica etmişti. Ben de erkek bebek albümlerinde sıklıkla tercih ettiğim serileri kombinleyerek bu sevimli scrapbook anı albümünü hazırladım.
babay-boy-mini-album
erkek-bebek-fotoğraf-albümü
 Albüm 25cm*25cm ebatlarında ve 6 yaprak 12 sayfadan oluşuyor. Aslında daha az ya da daha çok sayfalı albümler de hazırlanabilir ancak standart olarak scrapbook albümlerde en çok tercih edilen sayfa sayısı 6.
Albümde interaktif bölümlerin yanı sıra, fazladan fotoğraf depolamaya uygun olarak bol miktarda cep ve kart mevcut. Ayrıca sayfaların üst kısmındaki ceplerde de daha büyük boy fotoğraflar için maxi kartlar mevcut. Albüm bu haliyle 100 den fazla fotoğrafa ev sahipliği yapabilir.
erkek-bebek-fotograf-albümü
baby-boy-mini-album
 Bir anı albümünü fotoğraf kadar güzelleştiren bir diğer şey; o fotoğrafa ilişkin kısa notlar almak ya da hikayeler yazmaktır. Hele bu albüm bir bebek albümü ise! Biliyorsunuz, bebeklerin ilk yılları, o bebeğin ilklerini kaydetmek için bir kere elinize geçebilecek bir fırsat. İlk banyosu, ilk dişi, ilk sözcüğü derken ortaya kaydedilecek pek çok detay çıkıyor. Scrapbook anı albümleri de, bu iş için biçilmiş kaftan.
Albümde yer alan fotoğraf kartlarının bir yüzü desenli, diğer yüzleri ise düz. Bu da desenli yüze yapıştırılan fotoğrafın anısını anlatabilmek için pratik bir seçenek. Albümü daha detaylı incelemek isterseniz videosu hemen aşağıda. Şimdiden keyifli seyirler, hoşçakalın:)

13 Tem 2018

Scrapbook Albümlerde Boyutlu Çalışma Nasıl Yapılır?

kişiye-özel-fotograf-albümü
Herkese merhaba! Umarım gününüz güzel başlamıştır ve aynen devam eder. Bu 25cm*25cm ebatlarında, romantik mi romantik, outdoor sports temalı kişiye özel fotoğraf albümü, Özlem Hanım'ın kardeşinin kız arkadaşı için hazırladım:) Birlikte kamp yapmayı, bisiklete binmeyi ve doğada vakit geçirmeyi çok seven aşıklar için ben de albümde bol bol boyutlu, tematik detaylar kullandım.
scrapbook-fotograf-albümü
boyutlu-fotograf-albümü
Ahşap boyama yaptığım zamanları hatırlayanlar varsa, benim boyutlu çalışmalara ne kadar düşkün olduğumu bilir. Her çalışmamda mutlaka bir kısmını hamurla kabartıp, ardından bombe verip boyutlandırırdım. Kağıtla uğraşıyorum diye bu sevdamdan vazgeçecek değildim herhalde:)
kişiye-özel-fotograf-albümü
kişiye-özel-fotograf-albümü
Scrapbook albümde bu iş nasıl oluyor, boyutlu çalışma nasıl yapılıyor derseniz, öncelikle boyut vermek istediğiniz resme karar veriyorsunuz. Resim tek bir görüntüden ibaretse, detaylı olarak kesip sayfadan yükseltmeniz yeterli Ancak bir kaç görüntünün üst üste bindiği bir resim kullanacaksanız -ki bu benim en sevdiğim- o zaman her bir parçayı, boyutlu olmasını istediğiniz her bir detayı tek tek kesmeniz ve en geriden en öne doğru, tüm parçaları bütünlüğü devam ettirecek şekilde yükselterek resmi tamamlamalısınız.
kişiye-özel-fotograf-albümü
outdoor-themed-photo-album
Örneğin;kapakta kullandığım bisikletli çifti ele alalım. Bisiklet ve balonlara dokunmadım çünkü onlar resmin an arkasında yer aldığından boyutlandırma gerekmiyor. Sonrasında oğlanı, kızı, kızın bacak kısmını ve saçlarını en son ise sepeti boyutlandırdım ve en geriden en öne doğru sırayla yapıştırdım. Boyutlandırma için pek çok farklı malzeme kullanabilirsiniz. Ben genelde geniş yüzeyler için çift taraflı bant detay içeren ince kısımlar için ise eva süngeri tercih ediyorum.
romantik-fotograf-albümü
outdoor-themed-photo-album
kişiye-özel-fotograf-albümü
Scrapbook çalışmalarında bunun haricinde pek çok boyutlandırma yolu var. Özellikle hareketli kartlarda ve boyutlu çocuk masal kitaplarında kullanılan-mutlaka karşılaşmışsınızdır, sayfayı açtığınızda figürlerin öne doğru hareket ettiği-  teknikler, rahatlıkla albüm yapımında da kullanılabilir.
Son olarak albümün videosunu izlemek ve tüm detayları yakından incelemek isterseniz, hemen aşağıdaki videoya tıklayabilirsiniz. Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın!

10 Tem 2018

İdam Gelirse Çocuklar Ölmez mi?

Bugüne kadar blogumda işkenceye uğrayan, istismar edilen ve vahşice katledilen çocuklardan pek çok kez bahsettim. Yazdığım son kurban Irmak Bebek'ti. Yıl 2016. Aradan geçen iki yılda yine pek çok tecavüze uğrayan, istismar edilen, hiç iz bırakmadan kaybolan ve maalesef yaşamdan koparılan küçücük bedenlerin haberlerini ağlaya ağlaya okuduk, izledik, kahrolduk...

Pedofili başta olmak üzere çocuklara karşı işlenen tüm suçlarda son derece hassasım. Bunun birinci nedeni anne olmam, diğer bir nedeni ise meslek hayatımda sıklıkla karşılaşmam. Çok araştırdığım, okuduğum ve ister istemez hemen her yerde gardımı aldığım bir konu olduğu için öğrendiklerimi herkesle paylaşmak istiyorum. Bazen çok iyi bildiğimiz bir konuyu öyle rahat gözden kaçırıyoruz ki, birinin bizi dürtmesi gerçekten faydalı oluyor. Bugün dürten ben olmak istedim. Yazı biraz uzun. Hobi yazısı olsa fotoğraflara bakın geçin derdim ama bunu lütfen okuyun. 
leyla-aydemir
Son bir aydır herkesin malumu, tüm ülkenin gündeminde kaybolan çocuklarımız; Leyla ve Eylül vardı. Maalesef hikayelerin ikisi de çok çok kötü bitti. Üç buçuk yaşındaki Leyla'nın 8-10 gün boyunca aç bırakıldığı ve açlıktan öldüğü, öldükten sonra dereye bırakıldığı belirlendi. Eylül'ün ise komşusu tarafından cinsel istismara uğradığı, darp ve işkence gördüğü, ayağında kırık, vücudunda ise kesici delici alet izleri bulunduğu ve boğularak katledildikten sonra bir tarlaya gömüldüğü anlaşıldı.
eylül-yaglıkara
Çocukların ne kadar acı çektiklerini tahmin dahi edemeyiz ama ben acıdan önce çocuğu olanlar öncelikli olmak üzere, herkesin o çocukların tüm bu yaşananlar sürecinde ne kadar korkmuş olabileceklerini düşünmesini istiyorum. Gözünüzün önüne kendi çocuğunuzu getirin ve bir yabancıyla baş başa kalmışken içinizde büyüyen o dehşet verici korkuyu hissedin lütfen. Çocuğunuzun gözünden o yabancıya bakın. Kalbiniz yerinden çıkacak gibi oldu mu sizin de? Günlerdir bu düşünce gözümün önünden gitmiyor ve ciddi manada kayışı koparmak üzereyim pek çok insan gibi.  Ve ben daha bu yazıyı yazarken bile kaybolan 2 çocuğun daha hayatını kaybettiğini öğreniyorum ki, gerçekten avaz avaz bağırmak istiyorum.
ırmak-kupalArtık şu bilinen bir gerçek ki; biz çocuklarını koruyamayan bir toplumuz. El kadar çocuklara sahip çıkamıyoruz. Çocuklarını koruyamayan bir toplumun geleceği yoktur. Çocuklarını koruyamayan bir toplumun ihtiyacı olan şey; bana göre çocuk istismarı önergesini reddedip sonra çok büyük başarıymış gibi bunu kutlayacak temsilciler değil, sadece çocukları korumaya yönelik tedbirler alacak, çalışmalar yapacak ve yalnızca çocukların sağlığından ve güvenliğinden sorumlu olacak bir bakanlıktır. Toplumda infial yaratan toplu bir cinsel istismar vakasından sonra kurulması çoğunluğun insafına kalmış bir komisyonun yapacağı çalışmaların çok da verimli olacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla öznesi çocuk olan bir olayın oylanmaya bile ihtiyaç duyulmadan, doğrudan ilgili bakanlık tarafından ele alınıp takibinin yapılması, çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
ufuk-tatar-sami-marangoz
Her nasıl ki çocukları ağlarına düşürmek isteyen uyuşturucu tacirleri, artık günümüzde çok daha kolay şekilde takip edilebiliyor ve yapılan baskınlarla kontrol altına alınabiliyorsa, pedofililer başta olmak üzere çocuklara yönelik suç işleme potansiyeli olan canilerin de izlenebileceğini, pek çoğunun daha o suça tevessül etmeden yakalanabileceğini düşünüyorum. Sihirli değnek muamelesi yapılan idamın ise asla ama asla bir çözüm değil, ancak çaresizliğin sonucu olabileceğine inanıyorum.  Çünkü idamın konuşulmaya başlandığı yerde, ortada her daim bir çocuk cesedi olacaktır. Toplumda caninin nasıl öldürüleceğine yönelik harcanan enerji ve nefesin yarısı, çocuklarımızı nasıl koruyup yaşatacağımıza harcansa muhtemelen bu sorunu komple ortadan kaldırabilir ya da en aza indirebiliriz.

Çocuklara karşı işlenen istismar ve cinayet suçlarına yönelik caydırıcı cezalardan bahsedilmesi, bilhassa idamın sürekli olarak dile getirilmesi, idam edileceğini öğrenen sapıkların sadece bu yolla durdurulabileceğinin umulması bana göre boş bir hayalden ibaret. Zira burada küçük ve savunmasız bir çocuğu, kötü emelleri için özgürlüğünden koparan ve bir yere kapatan caninin insafa gelmesi beklenmekte, bir başka deyişle kafası hiç bir şekilde normal çalışmayan bir insandan anlamsız şekilde medet umulmaktadır. Yani tehlike altındaki çocuğun hayatı, onu tecavüz ederek öldürmeyi planlayan yaratığın iradesine ve vicdanına teslim edilmektedir. Ya hayattan hiç bir beklentisi olmayan biriyse bu pislik, asarlarsa assınlar mantığındaysa, o zaman ne olacak? Asla caymayacak ve o küçük çocuğu kendi çöplüğüne getirdikten sonra oradan çıkacak tek şey; o yavrunun cesedi olacak! Bu noktada idamın olması bir işe yarar mı, elbette hayır! Bu sapıklar beklenildiği kadar otokontrol sahibi olsalar, zaten ülkede tek bir çocuğun saçının teline zarar gelmez. Kaldı ki, tecavüz ve sonucunda gerçekleşen ölüm nedeniyle, hapishanede gün yüzü görmeden geçirilecek uzun seneler de, normal bir insan için oldukça ağır bir cezadır. Bu nedenle idam! idam! diye bağırmadan, hashtagleri sıralamadan önce, çocuklarımız! çocuklarımız! diye ortalığı inletmemiz lazım. Çocukları yaşarken zaten konuşmuyoruz, çocuklar ölüyor ve konumuz hala onlar değil. Benim bunu aklım almıyor, anlayamıyorum. Öldüler yahu, bu işi artık halletmemiz gerekmiyor mu? Napıcaz, adamı asıcaz ve konu kapanacak mı? Ta ki bir sonraki çocuğa kadar. Onu öldüreni asıp önümüze bakarız, böylece suçlu cezasını çekmiş olur ve her şey normalleşir mi? Bu değil işte. Bu işin çözümü bu değil. Bu pislikleri çocuklar hayattayken konuşmalıyız, varlıklarından haberdar olmalıyız, geçmişte ne tür suçlara bulaşmışlar, nasıl bir hayatları olmuş bilmeliyiz. O her gün karşılaştığımız sevecen ve tonton amca, belki de zannettiğimiz kadar tonton ve sevecen değildir. Nasıl bilicez? Pedofili vakalarında, ilk şüpheler ve söylentiler ortaya çıktığında, klasik tepki çoğunlukla aynıdır: "Yok canım, o hayatta yapmaz." Oysa göz ardı ettiğimiz çok önemli bir detay var. Pedofililer bir günde pedofili olmazlar. İlk ergenlik yıllarında bunun farkına varırlar ve sonraki tüm hayatlarını buna göre organize eder, kariyer planlarını çocukların bol olduğu yerlere göre yaparlar. Pedofililerin ilk hedefi, çocuğun ve ailesinin güvenini kazanmaktır. Bu nedenle pedofililerin çoğunlukla tanınan, bilinen kişiler arasından çıkması hiç de tesadüf değildir.

Olası bir durumda potansiyel suçluların analizinde, profil uzmanları en doğru belirlemeyi yapacaktır.  Peki normal vatandaş olarak bizler neler yapabiliriz? O pislikler çocuklarımızın ruhlarına ve bedenlerine dokunmadan onları nasıl engelleyebiliriz? Nasıl tedbirler almalıyız? İlk olarak en basit, en eski ve en etkili yöntemi unutmamalıyız. Nedir bu, çocuğun elini bırakmamak! Buradan tüm anne babalara soruyorum. Elini tuttuğunuz çocuğunuzu, sizin elinizden hangi kuvvet alabilir? Cevap: Hiç kimse! Bu nedenle kalabalık ortamlarda, el tutulacak yaştaki çocuklarınızın elini bırakmayın. El tutma yaşını geçen çocukları ise  gözünüzün önünden ayırmayın. İşiniz vardır, ocakta yemek, makinede çamaşır, vardır bir şeyler, her zaman olur. Bırakın kalsın, beklesin. Eğer çocuğunuzu oynaması için bir yere bırakıyorsanız, bunu işlerinizi bitirmek için fırsat olarak düşünmeyin. Çocuğunuz oyununu bitirene ya da aklınızdaki süre dolana kadar lütfen onun yanından ayrılmayın. Eğer çocuğunuzun yanından ayrılmak zorundaysanız onun güvenliğini mutlaka ama mutlaka sağlayın. Bu sadece kötü niyetli üçüncü kişilerden değil, pek çok görünmez kazadan korumak için de atılabilecek bir ilk adım.

Bunun dışında çocuklara vücudundaki özel bölgelerin, yabancılarla arasında olması gereken güvenli mesafenin, HAYIR demenin ve gerektiğinde var gücüyle çığlık atmanın ya da polisten yardım istemenin öneminin anlatılması çok önemli. Ela Masal 4 yaşında artık ve bu bahsettiğim şeylerin hepsine vakıf. Sürekli hatırlatıyorum çünkü. Geçtiğimiz günlerde, alışveriş için bir markete uğradık. Market çok kalabalıktı. Ela Masal hareketli bir çocuk. Ve her çocuk gibi ilgisini çeken şeylerin peşinden gitmeyi seviyor. O sağa sola koştururken biz de eşimle radar gibi takip ediyoruz, bir rafın arkasında kaybolduğunda hemen sesleniyoruz falan, bilirsiniz. Uzaklaşma!, kaybolma!, yanımıza gel! gibi direktifleri de bolca kullanıyoruz. Bu sırada görevliyi çağırdık bir konuda yardım almak için. Ela Masal da yanımıza geldi. Eşimle yüzümüz görevliye dönük, Ela Masal'ın sırtı bacaklarıma dayanmış vaziyette. Bu esnada bir taraftan da elini tutuyorum. Normalde kızım kendisine sıcak gelen çocuklara uzaktan el sallar, gülümser. Bunun için de anne bak şu çocuğa el salladım diye herhangi bir açıklama yapmaz, çünkü bunda yanlış bir şey olmadığını bilir. Markette alacaklarımızı alıp, alt kata inmek için yürüyen merdivene geçtik. Ela Masal bir an duraksadı, sonra kaşlarını çattı ve dedi ki: "Anne bir amca bana şeker gösterip yanına çağırdı!" Ne kadar klişe değil mi bizim için, ama inanın kendi çocuğunuzun ağzından çıkan bu klişe o an resmen bir alev topuna dönüşüp kafanızda patlıyor.

Şimdi düşünün; çılgın bir kalabalık var, adamın biri o kalabalıkta Ela'yı izliyor, onun gibi bir saniye yerinde durmayan hareketli bir çocukla göz göze gelmeyi başarıyor ve bu da yetmezmiş gibi elindeki şekeri gösterip yanına çağırıyor. Ve ne ben ne de eşim bunu hiç bir şekilde görmüyoruz. Çünkü etrafla ilgimiz yok, sadece Ela'ya bakıyoruz. Ela'dan gözümüzü ayırdığımız tek an ise görevliyle konuştuğumuz o birkaç dakika.

O şekeri ne yapması gerektiği ile ilgili, her aklıma geldiğinde uzun uzun sövdüm adama içimden ama konumuz bu değil. Adamın gerçekten niyetinin ne olduğu falan da değil. Esas konu, benim tüm helikopter anneliğime, radarlarım açık gezmeme ve sonsuz kontrolcülüğüme rağmen,bir kişinin istediği anda çocuğuma ulaşabiliyor olması ve bu gerçekten çok ürkütücü. Ela'nın dediğim gibi kaşlarını çatması ve rahatsız olduğunu belli etmesi, benim için adamın kötü niyetli olduğuna birinci elden karine. Sonra hemen Ela'ya sorular yönelttim. Adam baban gibi genç mi, deden gibi yaşlı mı (yaşlıymış), tekrar görsen tanır mısın (tanırmış), yanında başka kimse var mı (yokmuş), alış veriş mi yapıyordu (hayır, bir kenarda durmuş kendisine bakıyormuş), elinde poşet vs. var mıydı (yokmuş) gibi. Biraz daha üsteleyince Ela garip bir şekilde tepki gösterdi bana, "anne neden bana bunları soruyorsun, ben adama hiç bir şey söylemedim, cevap da vermedim" dedi. Ela 4 yaşında olmasına rağmen dil becerisi çok gelişmiş durumda ve olayları yaşından çok daha ileri seviyede akıl yürüterek, irdeleyerek ve yorumlayarak aktarabiliyor. O anda anladım ki Ela gerçekten rahatsız olmuş o adamdan ve benim endişelendiğimi de hissetmiş. Baktım küçücük yavrum, beni sakinleştirmeye çalışıyor. Konuyu kapattım. Ama ertesi güne kadar içim içimi yedi. Sabah bu defa Ela'ya dedim ki, hadi ben sen olayım, sen de o yaşlı amca ol. Birlikte tiyatro yapalım. Güle oynaya kabul etti. Ela o adamı karşımda oynadı. Ve gerçekten içimi titreten, tüylerimi diken diken eden bir bakışla avucunu açtı, şekeri gösterdi ve beni yanına çağırdı. Ne hale geldiğimi az çok hayal edersiniz sanırım. Size tavsiyem; çocuklarınızı dinleyin, hiç konuşmadıklarında dahi çok önemli şeyler anlatabileceklerini unutmayın. Onları gözlemleyin ve istismarın erken dönemde ne gibi belirtiler gösterebileceğini mutlaka öğrenin. Çocuk aklı deyip geçmeyin, onların sözlerini hafife almayın, anlattıklarını asla küçümsemeyin.

Bir film vardı hatırlarsınız; Azınlık Raporu. Tom Cruise'un en sevdiğim filmlerinden biridir. Film, cinayetler işlenmeden, potansiyel suçluyu yakalama temeline dayanıyordu. Elimizde o filmdeki gibi kahinler ya da aygıtlar yok ama sağlam bir veri tabanı ve ayıklama ile bu işin zor kısmı halledilebilir. Çocuklara ya da hayvanlara yönelik (çünkü pek çok pedofilinin ilk kurbanı genelde hayvanlardır) suç işleyen, hapse giren çıkan, tutuklanan ya da sadece göz altına alınıp serbest bırakılan kişilerle bunların mensubu olduğu ailelerin (Eylül'ün katiline ailesinin de yardım ettiği göz önüne alındığında) her türlü teknik ve fiziki takibi, cinsel suç işleyen ya da bu potansiyele sahip kişilerin girdiği internet sitelerinin ya da doğrudan bu uygunsuz sitelere kimlerin girdiğinin takibi, (çünkü ancak suç işlendikten sonra katilin bir pedofili olabileceği, telefonunda ya da bilgisayarında bu yönde kayıtlar olduğu bilgisine ulaşılıyor),çocukların kalabalık olduğu okul gibi mekanlarda çalışan hademesinden öğretmenine kadar herkesin geçmişinde herhangi bir suç işleme durumu olmasa dahi, psikolojik ve sosyal yönden takibi ilk aklıma gelenler. Çocuklara ulaşmanın çok fazla yolu var. Bunlardan biri de internet. Artık telefon kullanmayan çocuk yok denecek kadar az. Devlet destekli bir telefon kampanyası yapılabilir. Elbette sınırlı ve korumalı içerikle birlikte. Okulların, parkların ve diğer oyun alanlarının daha korunaklı olması sağlanabilir. Giriş çıkış saatlerinde ekip arabalarının şöyle bir görünmesinden değil, ciddi manada, kale gibi korunmalarından bahsediyorum.Bu örnekler arttırılabilir. Ama yukarıda da bahsettiğim üzere ilk olarak çocuklarımızı eğitmemiz gerekiyor. Şu an cinsel istismarda dünya üçüncüsüyüz, istismara uğrama oranı yüzde otuz üç. Bu demektir ki; her üç çocuktan biri istismara uğruyor. Ama büyükler sustuğu için, küçükler her konuşmaya çalıştığında sadece susması söylendiği ve sadece susması öğretildiği için çocuklar da susuyor. Çocuklarınızı susturmayın. Onların konuşması, bu mahlukatlar için her dilde idamdır emin olun.
Son olarak; çocuklara karşı işlenen suçlarda; ortak düşüncenin elzem olduğuna ve bu yönde düşünmeyenlerin toplum içinde hiç bir yerinin olmaması gerektiğine inanıyorum. Yani küçücük bir çocuk hatta bebek tecavüze uğramış ve sonrasında öldürülmüşse, bu tablo karşısında herkesin boğazına koca bir yumru takılmalı, herkesin kalbi parçalanmalı. Bunun aksini kabul etmiyorum, aksini hem de son derece çirkin bir şekilde dile getirenlerin ise o çocuklarla yer değiştirmelerini diliyorum. O çocuklar hepimizindi. Onları korumak da başta ailesi ve devlet olmak üzere hepimizin göreviydi. Ama yapamadık. Artık silkinip kendimize gelelim lütfen. Önümüze bakalım diyemeyeceğimiz tek konu da bu olsun. Hep geriye dönüp bakalım şu masum yüzlere. Bakalım, utanalım ve yerin dibine geçelim. "Bir kereden bir şey olmaz, bir kez oldu bir daha olmaz." diyerek sapıkları pışpışlayan ve yiten sanki can değil de çöpmüş gibi davranan yüz karası tüm zihniyetler bu vebale ortaktır. Bunu da unutmayalım.
Bu kahrolası sapıkları ne yapalım konusuna gelirsek. Başta da dediğim gibi, bir ortamda idam konuşulmaya başladığında, en az bir çocuk ölmüş demektir. Bu nedenle ben idamla bir yere varılacağı düşüncesinde değilim. İdam gelsin, ailenin içi soğusun diyenlere ise ufak bir hatırlatma: O ailenin içi asla soğumayacak, seninki soğur, benimki soğur ama onlarınki değil! Madem ki aile son nefesine kadar bu acıyı yaşayacak, o zaman bu suçluların hayatlarını 5 dakikada sona erdirip onları kurtarmak niye? Benim önerim; çocuklara karşı suç işleyenlerin devlet malı sayılarak hem yurt içi hem de yurt dışında sağlık alanındaki ar-ge çalışmalarına bedenleriyle destek olmalarının sağlanması. Nasıl derseniz? Örneğin; AIDS hastalığı için yeni bir ilacın denenmesi gerekiyor. HIV virüsü önce bu kişilere verilecek, sonra da bu hastalık için öngörülen, deneme aşamasındaki tüm tedavi yöntemleri tek tek üzerlerinde denenecek. Böylece hem zavallı hayvanlar kobay olmaktan kurtulacak, hem de insanlık adına istemeden de olsa bir işe yaramaları sağlanmış olacak. Diyelim bu uzuuun ve yıpratıcı süreçlere dayanamayıp öldüler, o zaman da tıbbi atık olarak doğru çöpe! Ne yani, asalım da bir de mezar sahibi mi yapalım bu canileri?

Ahşap Tepsiye Peçete Dekupaj Nasıl Uygulanır?

Herkese merhaba! Nasılsınız? Bugün sizlerle peçete dekupaj tekniği uyguladığım ve el boyamasıyla tamamladığım ahşap tepsimi paylaşmak istiy...