18 Mar 2017
3 Mar 2017
Deniz Temalı Düğün Anı Albümü
Görüşmeyeli ne çok olmuş. Bugünlerde zaman her zamankinden daha hızlı geçiyor sanki, Ela daha hızlı büyüyor. Her sabah uykudan uyandığında dağarcığına mutlaka bir kaç kelime eklenmiş oluyor. Çok uzun cümleler kuruyor, pamuk prensesin masalını ya da bir gün önce neler yaptığını, ya da anneannesi ve dedesi ile geçirdiği o çok eğlenceli günü baştan sona anlatıyor mesela...İşte o büyüyor, ben yaşlanıyorum:)
İstanbul'dan Tuğçe Hanım geçtiğimiz yılın Mayıs ayında bana ulaşarak
Temmuz ayında evleneceğini, farklı temalardaki iki ayrı düğün için iki
adet düğün anı albümü istediğini belirtti. Albümler öncelikle düğünlerin
yapılacağı mekanlarda konukların evlenecek çifte özel dileklerini
yazması için kullanılacak, düğünden sonra ise düğün fotoğraflarıyla
doldurulacaktı. Düğünlerden biri teknede gerçekleşeceğinden büyük olan
albümün deniz temalı olmasına karar verdik.
Bu albümün diğer albümlerden farkı, standart 6 yaprak 12 sayfa yerine, 8
yaprak 16 sayfa olması ve elbette konukların dilekleri için oldukça
fazla sayıda kart içermesi.
Albüm için seçtiğim bu deniz temalı kağıtlar; uzun zamandır
sabırsızlandığım, kullanmak için fırsat kolladığım çok canlı ve gerçekçi
desenlerle bezeli harika bir seriydi gerçekten. Çalışırken birkaç kez
kendimi denizde hayal ederken bulduğumu itiraf etmeliyim:)Son bir iki aydır sürekli yağan karlardan, burnumun ucunu donduran soğuklardan o
kadar sıkıldım ki hangi albümü yayınlasam diye bakınırken elim direkt
bu albüme gitti. Hem içimiz ısınsın, hem de içimiz açılsın diye...
Albümle ilgili diğer detayları incelemek isterseniz videosu hemen aşağıda. Kanalıma da abone olmayı unutmayın lütfen. Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın:)
10 Oca 2017
Vintage Mini Albüm
Uzun bir aradan sonra herkese merhaba! Yazmaya her niyetlendiğimde moralimi alt üst eden, geleceğe dair tüm umutlarımı yıkıp geçen olaylar nedeniyle ne yazmak geldi içimden ne de bir şey paylaşmak... Patlamaların dumanları birbirine karıştı, artık her gün yeni bir felakete uyanıyoruz. Bu saçma sapan olaylarda can veren herkes için çok üzgünüm. Hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza, bunca terör olayını görmezden gelerek ülkemizi seçip misafirimiz olan turistlere, son kurşununa kadar düşmana sıkıp tek başına büyük bir felaketi bertaraf eden kahraman polisimize Allah'tan rahmet, yakınlarına, sevenlerine sabır diliyorum. Hepimizin başı sağ olsun...
İstanbul'dan Yasemin Hanım ve erkek arkadaşı için hazırladım bu vintage anı albümünü. Çiftlere için albüm hazırlarken onlar için anlamı olan simgeleri, şarkıları, film repliklerini vb. detayları kullanarak albümü onlara özel hale getirmeye çalışıyorum. Bunun için de sayfa içlerindeki büyük cep kartlarını kullanıyorum. Temel olarak kullandığım, hemen her albüme eklediğim sabit interaktif sayfalar haricinde farklı şekillerde yeni interaktif sayfalar da hazırlıyorum. Kapaklar, minik cepler, gizli bölmeler kişiye özel anı albümünü eğlenceli hale getiren minik detaylar aslında.
Standart albümler 6 yaprak 12 sayfadan oluşuyor. 20cm*20cm ve 25cm*25cm olmak üzere temelde iki boyut çalışıyorum. Bunların haricinde yaptığım albümler tüm ölçüleri ve hesaplamaları bana ait olan özel tasarımlar. Arşivde bekleyen çok farklı ebat ve şekilde albümüm var ancak sırayı bozmak istemediğim ve kapkara gündemden bir türlü elim varmadığı için maalesef yaptığım kadar hızlı yayınlayamıyorum bu çalışmaları.
Albümün detaylarını merak edenler için videosu hemen aşağıda. Ayrıca kanalıma abone olarak blog yayınından çok daha önce paylaştığım videolarımdan anında haberdar olabilirsiniz. Keyifli seyirler ve herkese mutlu, sağlıklı günler diliyorum. Ya da, belki de şöyle demeliyim, ölmeyin yeter! Hoşçakalın.
23 Kas 2016
Buse Bebek Anı Albümü
Herkese merhaba! Nasılsınız? Geçtiğimiz günlerde meydana gelen Süper Ay olayını kaçırmadınız değil mi? Arada bulutlar engellese de ben de birkaç güzel kare yakalamayı başardım. Hatta kardeşlerimle çektiğimiz fotoğrafları birbirimize gönderdik, burçlar üzerinde de iyi etkileri olacakmış falan diye geyik bile yaptık. Neyse bu aralar hem iş hem de eğlence amaçlı sık sık İstanbul'a gidiyoruz, uçakla gidiyoruz, havaalanından araç kiralıyoruz, birkaç gün kalıp dönüyoruz.
Kaldığımız otelden ayrılırken aracın otele getirilmesini istedik. Araç geldi. Eşim çıktı eşyaları yerleştiriyor. Ben de Ela Masal'ın elinden tuttum, dışarıya çıktım. Yalnız başım öne eğik, Ela Masal sağ olsun sürekli koşar vaziyette olduğundan ben de gözümü ondan ayıramıyorum, haliyle de etrafta ne var ne yok pek farkında değilim. Aracın kapısını açtım, çantamı koltuğa bıraktım. Sonra arka kapıyı açtım, baktım çocuk koltuğu yok. Eşime seslendim, bir taraftan da koltuk nereye gitmiş, neden çıkarmışlar falan diye konuşuyorum kendi kendime. Eşim sen ne yapıyorsun orada deyince kafamı kaldırdım ki o anda jeton düştü:) Eşim arkada bizim arabanın bagajını açmış, eşyaları yerleştiriyor. Benim rahat rahat kapısını açıp yerleştiğim araç ise otel görevlilerinden birine aitmiş:)
Hadi buna sıradan bir dalgınlık diyelim. İki gün önce kardeşim anlatıyor. Eşi ve kızıyla birlikte çarşıdalarmış. Sonra kardeşim bir şeyler almak için yanlarından ayrılmış. Daha sonra eşi aramış nerede olduğunu sormak için. O da şurada buluşalım, gelmenize gerek yok demiş. Tam dükkandan çıkmış, bir bakmış ki yolun karşısında kendi arabaları. Bundan sonrasını aynen onun ağzından aktarıyorum. "Koşarak karşıya geçtim, ön kapıyı açtım, aşkım ne gerek vardı gelmene, ben gelirdim deyip kendimi koltuğa attım. Kafamı kaldırdım, karşımda tanımadığım bir herif:))) Arkadan bir kadın sesi yükseldi: Serhaaattttt??? Arkaya döndüm, kucağında yeni doğmuş bir bebek tutan kadının biriyle göz göze geldim. Kusura bakmayın, eşim gelecekti, arabanız bizimkiyle aynı hedehödefhfhjgj şeklinde geveledim ama çıt yok bunlarda, hiç konuşmadılar. Ben de jet hızıyla araçtan indim." Biz artık hikayenin burasında koptuk tabi. Özellikle belirttim, Marmaris yerel haberlerini takip et, kadın bir de lohusa dönemindeyse adamı öldürebilir:) Düşününsenize, resmen aile faciası:)
Bence bunların hepsinin sebebi o muhteşem güzellikteki dolunay, aklımızı başımızdan aldı:) Muhtemelen tesadüftür ancak bir kaç tane daha bu şekilde cereyan eden yanlış arabaya binme hadisesi duyunca acaba demeye başladım açıkçası. Sizde var mı böyle tuhaf durumlar, başınıza herhangi bir gariplik geldi mi bu aralar?
Bu hem rengarenk, cıvıl cıvıl, hem de vintage bölümler içeren scrapbook anı albümünü Buse Bebek için hazırlamıştım. Yine aylar öncesinden bir çalışma. Açıkçası büyük ebatlı albümlerde oyun alanı geniş olduğundan hayal ettiğim şeyleri daha rahat çalışıyorum. Dilediğim gibi cepler, kapaklar vs. ekleyebiliyorum. Bu albüm de öyle oldu. Çok eğlenceli, çalışması çok keyifli bir albümdü.
Albümün videosu hemen aşağıda. Detayları incelemek isterseniz izleyebilirsiniz. Keyifli seyirler herkese, hoşçakalın:)
31 Eki 2016
Sen Benim Şarkılarımsın-Mini Anı Albümü
Tarihler 1518 yılının Temmuz ayını gösterdiğinde, Strasbourg'da yaşayan Frau Troffea, sokağa çıkıp deli gibi dans etmeye başlar. Ortada müzik yoktur, çalan bir şarkı yoktur. Ancak Troffea müthiş bir enerjiyle, döne döne dans etmeye başlar. Kadını izleyenler onun bu enerjisi karşısında gülümserler ve alkış
tutarlar. Ancak bir süre sonra anlaşılır ki, kadın keyfinden değil
kendini durduramadığı için dans etmektedir. Frau Troffea dans eder, dans
eder, dans eder... Bu durum tam 6 gün boyunca devam eder. Hiç durmadan,
hiç ara vermeden dans edilerek geçirilen 6 koca gün...
Bir hafta içinde 34, bir ay içinde ise 400 civarı insan kadına katılarak
dans etmeye başlar. Bunlardan 15'i kalp krizi, yorgunluk, tükenme gibi
nedenlerle hayatını kaybeder. Durumu kontrol altına almak isteyen
yetkililer muhtemelen çivi çiviyi söker mantığıyla hareket edip müzisyenler işe alırlar ve dans edenler için
geniş platformlar kurarlar. Ne yazık ki bu, insanları dans etmek için
teşvik etmekten ve çok daha fazla insanın bu toplumsal histeriye dahil
olmasına sebep olmaktan başka bir işe yaramaz.
Dans vebası, dans cinneti, St. John dansı gibi pek çok isim verilen bu
olay, tarihteki ilk olay da değildir üstelik. Kayıtlara geçen pek çok
olayda insanlar toplu halde ve kendilerini kaybetmiş şekilde çılgınlar
gibi dans ederler. 1020'de Bernburg'da, 18 köylü kilisenin etrafında
bir anda şarkı söyleyip dans etmeye başlar. 1237'de kalabalık bir grup çocuk, Erfurt'tan
Arnstadt'a kadar olan 20 kilometrelik yolu zıplayarak ve dans ederek kat
eder.
1278 yılında, Almanya'da, Meuse Nehri üzerindeki köprüde 200 kişinin aynı anda dans etmeye başlaması, köprünün yıkılması ile sonuçlanır. Kurtarılanlar yakınlardaki St. Vitus Şapeli'nde tedavi edilir. Dans vebasına ilişkin en büyük salgın 1373-74 yılları arasında İngiltere, Hollanda ve Almanya'da meydana gelir. Bilim adamları bu durumu "kolektif ruhsal bozukluk", "kolektif histerik bozukluk" ve "kitlesel delilik" olarak adlandırır. Orijinal ismiyle dancing mania bir sinir sistemi hastalığıdır ve dans hareketleri ile karakterize bir epilepsi formu olarak açıklanmıştır.
Dans vebası 17. yüzyıl ortalarında tamamen ortadan kalkmış. Kimsenin
duymadığı bir müzikle günlerce dans etmek ve sadece kişinin vücudundaki
bir kemiğin kırılması ya da kişinin ölmesi ile nihayete eren histerik,
ölümcül bir dans... Şahsi fikrim, topluca pikniğe çıkılıp o gözalıcı,
kırmızı ve zehirli mantarlardan toplu olarak yenmemişse, ne bileyim
şebeke suyuna sinir sistemini zıplatacak bir madde zerk edilmemişse
insanların böyle birbirlerinden etkilenip delirmeleri pek mantıklı
gelmedi bana. Ama kim bilebilir ki? Ne diyelim, iyi ki de ortadan
kalkmış değil mi:)
Çalmayan şarkılarla insanlar delire dursun, Ankara'dan meslektaşım Şeyma Hanım, eşiyle evlilik yıl dönümleri için benden bir albüm rica etti ve ismini de "Sen Benim Şarkılarımsın" koydu:) Vintage tarzda çalıştığım albüm, 20cm*20cm ebatlarında, her zamanki gibi 6 yaprak 12 sayfa. Cepler ve interaktif bölümlerle ortalama 60 fotoğraf kapasiteli. Güle güle kullansınlar, mutlu anılar biriktirsinler:) Vintage anı albümünün detaylarını merak ediyorsanız, videosu hemen aşağıda. Keyifli seyirler:)
26 Eki 2016
Irmak Bebek
Üzgünüm demek çok hafif kalır, içim eridi, kanım çekildi dersem eh işte azıcık anlatır belki hislerimi. Ben dışarıdan bir yabancı olarak böyleysem, varın anasını babasını siz düşünün. Kaçıncı çocuk bu böyle yok yere giden, başkalarının keyfinin, kininin, öfkesinin kurbanı olan? Gizem, Beratcan ve adı aklıma gelmeyen nice çocukla beraber gidişiyle, gidiş şekliyle beni en az diğerleri kadar derinden yaralayan minik Irmak...
Daha ilk anda, kayıp haberini ilk duyduğumuzda anladık değil mi çoktan öldüğünü, daha o foseptik ağızlı yaratığı ilk gördüğümüz anda biliyorduk bi haltlar karıştırdığını. Konuşamamasından, gevelemesinden, o iğrenç suratından, iki lafından birinin "ben bilmiyom" oluşundan, sürekli açlığından bahsedip Irmak'ın kaybolduğu gün sucuk yediğini anlatmasından anlamıştık işte. Polis köpeğinin bahçedeki sandalyeyi devirerek sağa sola dalması sizin de burnunuzun direğini sızlatmadı mı? Resmi olarak itiraf etmesinden bir gün önce sözüm ona başkası yapmıştır, şöyle böyle olmuştur şeklinde zırvalarken aslında cinayeti nasıl işlediğini anlatışını siz de şaşkınlıkla izlemediniz mi? Eşime "yahu adam resmen cinayeti anlatıyor, daha neyi bekliyorlar" dediğimi hatırlıyorum...
O küçük bedene yapılanların hiçbirini aklım almıyor, mantığım kabul etmiyor. Buna rağmen itiraftan sonra polisler götürürken hala, hala ve hala o bebeği bir kum tanesi kadar önemsemediğini, bu yaratığın bu dünyada bulunma amacının ne kadar yüzeysel olduğunu, insanlık namına hiç bir derinlik taşımadığını, aldığı her nefesin boşa olduğunu, bir çocuk ölmüş ölmemiş, çöp gibi ordan oraya savrulmuş umrunda bile olmadığını görmek çok feciydi. Hala beni döverler endişesi taşıması, çocukken babasından yediği dayaklardan bahsetmesi, koğuş yerine hücreye koysunlar demesi, yıllardır kadınlarla birlikte olmadım, benim paramı alıp beni kandırdılar şeklinde ucuz savunma yapıp sadece ve sadece kendi kıçını kurtarmaya çalışması falan filan... Bedensel ihtiyaçlarını gidermek dışında hayatta hiç bir gayesi olmayan sefil yaratık...Yazık sana be, koğuşta sana dayak atarlar da canın yanar diye mi korkuyorsun, tek derdin bu mu cidden?
Ön otopsi raporunda beklenildiği üzere tecavüz ve boğulma emarelerine rastlanmış. Ama bunun dışında minik Irmak'ın bedeni çok fazla zarar görmüş. Dilerim o zararların tamamı Irmak gittikten sonra olmuştur ama bu hayvan 10 yılın acısını 10 dakikada çıkarmaya çalışırken çocuğun muhtemelen kolunu kanadını kırmıştır diye de düşünmeden edemiyorum. İnancım gereği meydana gelen her olayın bizim algılarımızın çok ötesinde, çok ince bir matematik hesabına dayandığını, Irmak'ın kurban edilmesinin neredeyse tüm mahallenin çocuklarının hayatını kurtardığını, hatta hatta Gaziantep'te kaçırıldıktan sonra evinin önüne bırakılan Kübra'nın dahi bu sayede bugün hayatta olduğunu düşünüyorum. Mantıklı tarafım herşeyin farkında ama gel bir de bunları öbür tarafa anlat... Bu kadar acı çekmeseydi keşke diyorum, inşallah hiç bir şey hissetmemiştir diyorum... Canım benim...
Duyduklarım gördüklerim koca birer düğüm boğazımda. Doğru düzgün bir fotoğrafının bile olmaması, çok yürürse ayaklarının hemen acıması, bu nedenle evin önünden hiç ayrılmayışı, o pisliğin muhtemelen tam da Irmak'ı kucakladığı anda ağzından nefes gibi çıkan"Anne" kelimesi... İçim bir daha parçalanıyor. Kısacık ömrüne bu kadar büyük bir acıyı sığdıran, öldükten sonra bile günlerce huzurlu uykusuna yatacağı mezarına hasret bırakılan, bir türlü kavuşamayan bir minik Irmak...
Ve bu çöplük herif kendini o kadar iyi saklamış ki, ya da insanlar o kadar kör ki, koca bir mahalle bunu savunuyor.Yahu sapık olmasını falan bırakın, adam yürüyen bir leş, sırf mikrop kapar diye bile göndermemeniz lazımken çocukları, neymiş efendim çocuklar bu adamın elinde büyümüş de, çok iyi bir insanmış da daha neler neler. Son 10 sene içerisinde bu şerefsizin çaktırmadan kaç çocuğu taciz etitğini tahmin edebiliyor musunuz? Korkunç... Adam yıllardır yalnız yaşıyor, karısı, çocuğu yüzüne bakmıyor, habire çocuklara şeker çikolata verip onları öpüyor, evine bahçesine sokup fotoğraflarını çekiyor ve hala o adam iyi öyle mi? Uyanın artık ya, üzerine bir "ben sapığım" diye tabela asmadığı kalmış. Nedir yani, zarar vermeyen herkes otomatikman iyi mi olur? Adam 10 yıldır çocukları gözlediğini, eninde sonunda bir çocuğa bunu yapacağını söylüyor, planı programı var, bildiğin mesai harcıyor. Yani Irmak olmasa başka bir çocuk olacaktı. Irmak'ın ablasının sözlerini duydunuz mu? Şüphelenmiş çocuk, ben onu test ettim diyor, hissetmiştim diyor. Yani çocuğun fark ettiğini hiç bir büyük anlamamış, ne feci...
Ben bu olaydan ciddi anlamda etkilendim. Kardeşlerim de öyle. Gece yarılarına kadar konuştuk, konuştuk... Şu an artık hani kardeşimin deyimiyle kedi miyavlasa ağlayacak, adamın biri yanlışlıkla çocuğumuza baksa üzerine atlayacak durumdayız. Toplumsal mesaj falan vermek değil niyetim ama lütfen artık pedofilinin, ensestin gerçek, yaşayan, nefes alan, hemen her yerde karşımıza çıkabilecek suçlar olduğunu bilelim. Çocuklarımıza dikkat edelim, ONLARI DİNLEYELİM. Emin olun kendi özel alanlarına girilmişse, bir şekilde istismar edilmişlerse, ne olduğunu anlamasalar dahi bir şeylerin yanlış olduğunu, yolunda gitmediğini hissederler. Onlara sorular soralım, onları dikkatle izleyelim. Şüphelenmekten korkmayalım. Ve asla ama asla YALNIZ BIRAKMAYALIM. Bir çocuğun gözden kaybolmasının saniyeler, hayatını kaybetmesinin ise dakikalar aldığını unutmayalım. "Bir an"ın, yani bir anlık dikkat yada dikkatsizliğin karşılığının bir çocuğun canı olabileceğini lütfen aklımızdan çıkarmayalım. Bunlar benim anne olmadan çok önce CMK avukatlığı yaptığım yıllarda karşılaştığım minik kubanlardan öğrendiklerim, kötü tecrübelerden edindiğim derslerim.
Hiç bir zaman düzelmeyecek olan ensestlere, el kadar bedenlere hallenen pedofililere gelince...Onlara tek diyebileceğim;gebersinler! Nasıl kıydılarsa aynı şekilde can versinler. Masum bir bebeğe, günahsız bir çocuğa hiç acımadan kıyan bu tarz mahlukatlar için kısasa kısastan daha iyi bir yöntem yok benim nazarımda. Tez zamanda iyi haberlerini alırız inşallah.
Allah minik Irmak'a ve katledilen tüm yavrulara rahmet eylesin, ailelerine sabırlar versin ve kimseye kendi evladının yasını tutmayı nasip etmesin.
Ve bu çöplük herif kendini o kadar iyi saklamış ki, ya da insanlar o kadar kör ki, koca bir mahalle bunu savunuyor.Yahu sapık olmasını falan bırakın, adam yürüyen bir leş, sırf mikrop kapar diye bile göndermemeniz lazımken çocukları, neymiş efendim çocuklar bu adamın elinde büyümüş de, çok iyi bir insanmış da daha neler neler. Son 10 sene içerisinde bu şerefsizin çaktırmadan kaç çocuğu taciz etitğini tahmin edebiliyor musunuz? Korkunç... Adam yıllardır yalnız yaşıyor, karısı, çocuğu yüzüne bakmıyor, habire çocuklara şeker çikolata verip onları öpüyor, evine bahçesine sokup fotoğraflarını çekiyor ve hala o adam iyi öyle mi? Uyanın artık ya, üzerine bir "ben sapığım" diye tabela asmadığı kalmış. Nedir yani, zarar vermeyen herkes otomatikman iyi mi olur? Adam 10 yıldır çocukları gözlediğini, eninde sonunda bir çocuğa bunu yapacağını söylüyor, planı programı var, bildiğin mesai harcıyor. Yani Irmak olmasa başka bir çocuk olacaktı. Irmak'ın ablasının sözlerini duydunuz mu? Şüphelenmiş çocuk, ben onu test ettim diyor, hissetmiştim diyor. Yani çocuğun fark ettiğini hiç bir büyük anlamamış, ne feci...
Ben bu olaydan ciddi anlamda etkilendim. Kardeşlerim de öyle. Gece yarılarına kadar konuştuk, konuştuk... Şu an artık hani kardeşimin deyimiyle kedi miyavlasa ağlayacak, adamın biri yanlışlıkla çocuğumuza baksa üzerine atlayacak durumdayız. Toplumsal mesaj falan vermek değil niyetim ama lütfen artık pedofilinin, ensestin gerçek, yaşayan, nefes alan, hemen her yerde karşımıza çıkabilecek suçlar olduğunu bilelim. Çocuklarımıza dikkat edelim, ONLARI DİNLEYELİM. Emin olun kendi özel alanlarına girilmişse, bir şekilde istismar edilmişlerse, ne olduğunu anlamasalar dahi bir şeylerin yanlış olduğunu, yolunda gitmediğini hissederler. Onlara sorular soralım, onları dikkatle izleyelim. Şüphelenmekten korkmayalım. Ve asla ama asla YALNIZ BIRAKMAYALIM. Bir çocuğun gözden kaybolmasının saniyeler, hayatını kaybetmesinin ise dakikalar aldığını unutmayalım. "Bir an"ın, yani bir anlık dikkat yada dikkatsizliğin karşılığının bir çocuğun canı olabileceğini lütfen aklımızdan çıkarmayalım. Bunlar benim anne olmadan çok önce CMK avukatlığı yaptığım yıllarda karşılaştığım minik kubanlardan öğrendiklerim, kötü tecrübelerden edindiğim derslerim.
Hiç bir zaman düzelmeyecek olan ensestlere, el kadar bedenlere hallenen pedofililere gelince...Onlara tek diyebileceğim;gebersinler! Nasıl kıydılarsa aynı şekilde can versinler. Masum bir bebeğe, günahsız bir çocuğa hiç acımadan kıyan bu tarz mahlukatlar için kısasa kısastan daha iyi bir yöntem yok benim nazarımda. Tez zamanda iyi haberlerini alırız inşallah.
Allah minik Irmak'a ve katledilen tüm yavrulara rahmet eylesin, ailelerine sabırlar versin ve kimseye kendi evladının yasını tutmayı nasip etmesin.
6 Eki 2016
Romantik Düğün Anı Albümü
Çocukluğumdan sık sık hatırladığım ve çok hoşuma giden bir sahne var. Dedemlerin arka bahçedeki iki devasa dut ağacının arasına kurulan hamak şeklindeki salıncak, içinde yatan ve tek başına ağır ağır sallanan ve sallanırken 50 yıllık dut ağaçlarının birbirine girmiş dalları arasından masmavi gökyüzünü izleyen 7 yaşındaki ben. Bahçeye yer yer düşen güneş ışıklarında uçuşan toz zerrecikleri ve arada lütfedip öten tembel kuşların sesleri dışında çıt çıkmayan bir güzel bahçe. Saat öğleden sonra üç buçuk dört ve saatin beş olmasına daha en az 10 saat var. Çünkü çocuğum ve günler altmış saat uzunluğunda biliyorsunuz. Zaman hiç geçmiyor, ya da çok yavaş geçiyor ne güzel:)
Hiç düşündünüz mü, zaman çocukken neden bu derecede yavaş, yaş ilerledikçe ise yarış atı kıvamında geçiyor? Ya da tehlike anındaki o birkaç saniyelik zaman diliminde neredeyse bir filme konu olacak kadar çok sahneyi, önemsiz detayları bile bir anda hatırlamanın sebebi ne? Ya bazı günler bir anda uçup giderken bazılarında sıkıntıda patlamamız? Aslında hep merak ettiğim bu konuda birazcık interneti karıştırsam muhtemelen daha erken öğrenirdim ama bu bilgi onu içten içe aradığımı bilirmiş gibi tesadüfen, hop diye düştü önüme resmen.
Yapılan bir araştırmaya göre küçük hayvanlar, mesela böcekler ve küçük kuşlar daha büyüklerine oranla zamanı daha slow motion tadında yaşıyorlarmış. Aslında zaman aynı zaman ancak, bir saniyede bize göre çok daha fazla detayın farkına varıp kaydedebildikleri için zaman onlara göre daha yavaş işliyormuş. Bunun sebebi ise elbette tehlikelerin geç olmadan farkına varıp kaçabilmeleri için.
Biz de yaşarız bazen buna benzer şeyler. Uç bir örnek vermem gerekirse; bazen ölümle burun buruna geliriz ve çok korkarız. "Hayatım bir film
şeridi gibi gözlerimin önünden geçti" deriz. O anda normal vakitte
düşünemeyeceğimiz her şeyi düşünürüz, etrafımızdaki tüm detayları can
alıcı bir şekilde kaydederiz, kurtulma planları yaparız, ailemizi,
sevdiklerimizi düşünürüz. O tehlikeli durum geçtiğinde anlarız ki
aslında aradan sadece birkaç saniye geçmiş, oysa bize bir ömür gibi uzun
gelmiştir.
Ana fikir şuymuş, hakkında en fazla anıya sahip olduğumuz olay,
inanmamızın, kavramamızın en uzun sürdüğü olaylarmış. Bu da çocukken
zamanın neden yavaş geçtiğini açıklıyor. Bir çocuğun tecrübelerinin
hepsi çok yeni ve beyin sürekli yeni anıları kaydediyor. Büyüdükçe,
yapılan işler belli bir rutine oturdukça, tekdüze ve sıkıcı bir hayata
sahip oldukça yeni anı üretme işi de rafa kalkıyor haliyle. Her şey çok
tanıdık. İş, okul, yollar, market, hepsi aşina olduğumuz şeyler.Bunu kırmanın bir yolu var elbette. O da zamanımızı -hafta sonlarımızı mesela- değişik aktivitelerle doldurmak. Bir gün boyunca daha önce denemediğimiz eğlenceli aktiviteler yaparsak o esnada çok eğlendiğimiz için zaman hızla geçer. Ancak günlerden pazartesi olduğunda aradan çok uzun zaman geçmiş gibi bir algıya kapılırız. Çünkü zamanı dolu dolu kullanmış, eğlenmiş ve yeni hatıralar oluşturmuşuzdur.
Bu romantik düğün anı albümünü, aylar önce, yeni evlenen Sema Hanım ve eşi için hazırlamıştım. 25cm*25cm ebatlarındaki albümde pastel renkler kullandım ve dantel ve kelebek detaylarıyla hareketlendirdim. Gerisi bildiğiniz gibi. Mutlulukla kullansınlar. Albümün videosu hemen aşağıda. Kanalıma abone olmayı unutmayın, görüşmek dileğiyle, hoşçakalın:)
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Ahşap Tepsiye Peçete Dekupaj Nasıl Uygulanır?
Herkese merhaba! Nasılsınız? Bugün sizlerle peçete dekupaj tekniği uyguladığım ve el boyamasıyla tamamladığım ahşap tepsimi paylaşmak istiy...
.jpg)
-
Uzun bir aradan sonra yine bir yenileme projesiyle buradayım. Normalde varakla hiç işim olmaz ama ilham veren kıvrımlar hangi objede olurs...
-
Bu yazıyı yazmak için tam 13 ay geç kaldım. Hep aklımdaydı, yazmam lazım, belki benim durumuma düşen biri olur, benim gibi interneti talan...
-
Herkese merhaba! Nasılsınız? Bugün sizlerle peçete dekupaj tekniği uyguladığım ve el boyamasıyla tamamladığım ahşap tepsimi paylaşmak istiy...