İdam Gelirse Çocuklar Ölmez mi?

Bugüne kadar blogumda işkenceye uğrayan, istismar edilen ve vahşice katledilen çocuklardan pek çok kez bahsettim. Yazdığım son kurban Irmak Bebek'ti. Yıl 2016. Aradan geçen iki yılda yine pek çok tecavüze uğrayan, istismar edilen, hiç iz bırakmadan kaybolan ve maalesef yaşamdan koparılan küçücük bedenlerin haberlerini ağlaya ağlaya okuduk, izledik, kahrolduk...

Pedofili başta olmak üzere çocuklara karşı işlenen tüm suçlarda son derece hassasım. Bunun birinci nedeni anne olmam, diğer bir nedeni ise meslek hayatımda sıklıkla karşılaşmam. Çok araştırdığım, okuduğum ve ister istemez hemen her yerde gardımı aldığım bir konu olduğu için öğrendiklerimi herkesle paylaşmak istiyorum. Bazen çok iyi bildiğimiz bir konuyu öyle rahat gözden kaçırıyoruz ki, birinin bizi dürtmesi gerçekten faydalı oluyor. Bugün dürten ben olmak istedim. Yazı biraz uzun. Hobi yazısı olsa fotoğraflara bakın geçin derdim ama bunu lütfen okuyun. 
leyla-aydemir
Son bir aydır herkesin malumu, tüm ülkenin gündeminde kaybolan çocuklarımız; Leyla ve Eylül vardı. Maalesef hikayelerin ikisi de çok çok kötü bitti. Üç buçuk yaşındaki Leyla'nın 8-10 gün boyunca aç bırakıldığı ve açlıktan öldüğü, öldükten sonra dereye bırakıldığı belirlendi. Eylül'ün ise komşusu tarafından cinsel istismara uğradığı, darp ve işkence gördüğü, ayağında kırık, vücudunda ise kesici delici alet izleri bulunduğu ve boğularak katledildikten sonra bir tarlaya gömüldüğü anlaşıldı.
eylül-yaglıkara
Çocukların ne kadar acı çektiklerini tahmin dahi edemeyiz ama ben acıdan önce çocuğu olanlar öncelikli olmak üzere, herkesin o çocukların tüm bu yaşananlar sürecinde ne kadar korkmuş olabileceklerini düşünmesini istiyorum. Gözünüzün önüne kendi çocuğunuzu getirin ve bir yabancıyla baş başa kalmışken içinizde büyüyen o dehşet verici korkuyu hissedin lütfen. Çocuğunuzun gözünden o yabancıya bakın. Kalbiniz yerinden çıkacak gibi oldu mu sizin de? Günlerdir bu düşünce gözümün önünden gitmiyor ve ciddi manada kayışı koparmak üzereyim pek çok insan gibi.  Ve ben daha bu yazıyı yazarken bile kaybolan 2 çocuğun daha hayatını kaybettiğini öğreniyorum ki, gerçekten avaz avaz bağırmak istiyorum.
ırmak-kupalArtık şu bilinen bir gerçek ki; biz çocuklarını koruyamayan bir toplumuz. El kadar çocuklara sahip çıkamıyoruz. Çocuklarını koruyamayan bir toplumun geleceği yoktur. Çocuklarını koruyamayan bir toplumun ihtiyacı olan şey; bana göre çocuk istismarı önergesini reddedip sonra çok büyük başarıymış gibi bunu kutlayacak temsilciler değil, sadece çocukları korumaya yönelik tedbirler alacak, çalışmalar yapacak ve yalnızca çocukların sağlığından ve güvenliğinden sorumlu olacak bir bakanlıktır. Toplumda infial yaratan toplu bir cinsel istismar vakasından sonra kurulması çoğunluğun insafına kalmış bir komisyonun yapacağı çalışmaların çok da verimli olacağını düşünmüyorum. Dolayısıyla öznesi çocuk olan bir olayın oylanmaya bile ihtiyaç duyulmadan, doğrudan ilgili bakanlık tarafından ele alınıp takibinin yapılması, çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
ufuk-tatar-sami-marangoz
Her nasıl ki çocukları ağlarına düşürmek isteyen uyuşturucu tacirleri, artık günümüzde çok daha kolay şekilde takip edilebiliyor ve yapılan baskınlarla kontrol altına alınabiliyorsa, pedofililer başta olmak üzere çocuklara yönelik suç işleme potansiyeli olan canilerin de izlenebileceğini, pek çoğunun daha o suça tevessül etmeden yakalanabileceğini düşünüyorum. Sihirli değnek muamelesi yapılan idamın ise asla ama asla bir çözüm değil, ancak çaresizliğin sonucu olabileceğine inanıyorum.  Çünkü idamın konuşulmaya başlandığı yerde, ortada her daim bir çocuk cesedi olacaktır. Toplumda caninin nasıl öldürüleceğine yönelik harcanan enerji ve nefesin yarısı, çocuklarımızı nasıl koruyup yaşatacağımıza harcansa muhtemelen bu sorunu komple ortadan kaldırabilir ya da en aza indirebiliriz.

Çocuklara karşı işlenen istismar ve cinayet suçlarına yönelik caydırıcı cezalardan bahsedilmesi, bilhassa idamın sürekli olarak dile getirilmesi, idam edileceğini öğrenen sapıkların sadece bu yolla durdurulabileceğinin umulması bana göre boş bir hayalden ibaret. Zira burada küçük ve savunmasız bir çocuğu, kötü emelleri için özgürlüğünden koparan ve bir yere kapatan caninin insafa gelmesi beklenmekte, bir başka deyişle kafası hiç bir şekilde normal çalışmayan bir insandan anlamsız şekilde medet umulmaktadır. Yani tehlike altındaki çocuğun hayatı, onu tecavüz ederek öldürmeyi planlayan yaratığın iradesine ve vicdanına teslim edilmektedir. Ya hayattan hiç bir beklentisi olmayan biriyse bu pislik, asarlarsa assınlar mantığındaysa, o zaman ne olacak? Asla caymayacak ve o küçük çocuğu kendi çöplüğüne getirdikten sonra oradan çıkacak tek şey; o yavrunun cesedi olacak! Bu noktada idamın olması bir işe yarar mı, elbette hayır! Bu sapıklar beklenildiği kadar otokontrol sahibi olsalar, zaten ülkede tek bir çocuğun saçının teline zarar gelmez. Kaldı ki, tecavüz ve sonucunda gerçekleşen ölüm nedeniyle, hapishanede gün yüzü görmeden geçirilecek uzun seneler de, normal bir insan için oldukça ağır bir cezadır. Bu nedenle idam! idam! diye bağırmadan, hashtagleri sıralamadan önce, çocuklarımız! çocuklarımız! diye ortalığı inletmemiz lazım. Çocukları yaşarken zaten konuşmuyoruz, çocuklar ölüyor ve konumuz hala onlar değil. Benim bunu aklım almıyor, anlayamıyorum. Öldüler yahu, bu işi artık halletmemiz gerekmiyor mu? Napıcaz, adamı asıcaz ve konu kapanacak mı? Ta ki bir sonraki çocuğa kadar. Onu öldüreni asıp önümüze bakarız, böylece suçlu cezasını çekmiş olur ve her şey normalleşir mi? Bu değil işte. Bu işin çözümü bu değil. Bu pislikleri çocuklar hayattayken konuşmalıyız, varlıklarından haberdar olmalıyız, geçmişte ne tür suçlara bulaşmışlar, nasıl bir hayatları olmuş bilmeliyiz. O her gün karşılaştığımız sevecen ve tonton amca, belki de zannettiğimiz kadar tonton ve sevecen değildir. Nasıl bilicez? Pedofili vakalarında, ilk şüpheler ve söylentiler ortaya çıktığında, klasik tepki çoğunlukla aynıdır: "Yok canım, o hayatta yapmaz." Oysa göz ardı ettiğimiz çok önemli bir detay var. Pedofililer bir günde pedofili olmazlar. İlk ergenlik yıllarında bunun farkına varırlar ve sonraki tüm hayatlarını buna göre organize eder, kariyer planlarını çocukların bol olduğu yerlere göre yaparlar. Pedofililerin ilk hedefi, çocuğun ve ailesinin güvenini kazanmaktır. Bu nedenle pedofililerin çoğunlukla tanınan, bilinen kişiler arasından çıkması hiç de tesadüf değildir.

Olası bir durumda potansiyel suçluların analizinde, profil uzmanları en doğru belirlemeyi yapacaktır.  Peki normal vatandaş olarak bizler neler yapabiliriz? O pislikler çocuklarımızın ruhlarına ve bedenlerine dokunmadan onları nasıl engelleyebiliriz? Nasıl tedbirler almalıyız? İlk olarak en basit, en eski ve en etkili yöntemi unutmamalıyız. Nedir bu, çocuğun elini bırakmamak! Buradan tüm anne babalara soruyorum. Elini tuttuğunuz çocuğunuzu, sizin elinizden hangi kuvvet alabilir? Cevap: Hiç kimse! Bu nedenle kalabalık ortamlarda, el tutulacak yaştaki çocuklarınızın elini bırakmayın. El tutma yaşını geçen çocukları ise  gözünüzün önünden ayırmayın. İşiniz vardır, ocakta yemek, makinede çamaşır, vardır bir şeyler, her zaman olur. Bırakın kalsın, beklesin. Eğer çocuğunuzu oynaması için bir yere bırakıyorsanız, bunu işlerinizi bitirmek için fırsat olarak düşünmeyin. Çocuğunuz oyununu bitirene ya da aklınızdaki süre dolana kadar lütfen onun yanından ayrılmayın. Eğer çocuğunuzun yanından ayrılmak zorundaysanız onun güvenliğini mutlaka ama mutlaka sağlayın. Bu sadece kötü niyetli üçüncü kişilerden değil, pek çok görünmez kazadan korumak için de atılabilecek bir ilk adım.

Bunun dışında çocuklara vücudundaki özel bölgelerin, yabancılarla arasında olması gereken güvenli mesafenin, HAYIR demenin ve gerektiğinde var gücüyle çığlık atmanın ya da polisten yardım istemenin öneminin anlatılması çok önemli. Ela Masal 4 yaşında artık ve bu bahsettiğim şeylerin hepsine vakıf. Sürekli hatırlatıyorum çünkü. Geçtiğimiz günlerde, alışveriş için bir markete uğradık. Market çok kalabalıktı. Ela Masal hareketli bir çocuk. Ve her çocuk gibi ilgisini çeken şeylerin peşinden gitmeyi seviyor. O sağa sola koştururken biz de eşimle radar gibi takip ediyoruz, bir rafın arkasında kaybolduğunda hemen sesleniyoruz falan, bilirsiniz. Uzaklaşma!, kaybolma!, yanımıza gel! gibi direktifleri de bolca kullanıyoruz. Bu sırada görevliyi çağırdık bir konuda yardım almak için. Ela Masal da yanımıza geldi. Eşimle yüzümüz görevliye dönük, Ela Masal'ın sırtı bacaklarıma dayanmış vaziyette. Bu esnada bir taraftan da elini tutuyorum. Normalde kızım kendisine sıcak gelen çocuklara uzaktan el sallar, gülümser. Bunun için de anne bak şu çocuğa el salladım diye herhangi bir açıklama yapmaz, çünkü bunda yanlış bir şey olmadığını bilir. Markette alacaklarımızı alıp, alt kata inmek için yürüyen merdivene geçtik. Ela Masal bir an duraksadı, sonra kaşlarını çattı ve dedi ki: "Anne bir amca bana şeker gösterip yanına çağırdı!" Ne kadar klişe değil mi bizim için, ama inanın kendi çocuğunuzun ağzından çıkan bu klişe o an resmen bir alev topuna dönüşüp kafanızda patlıyor.

Şimdi düşünün; çılgın bir kalabalık var, adamın biri o kalabalıkta Ela'yı izliyor, onun gibi bir saniye yerinde durmayan hareketli bir çocukla göz göze gelmeyi başarıyor ve bu da yetmezmiş gibi elindeki şekeri gösterip yanına çağırıyor. Ve ne ben ne de eşim bunu hiç bir şekilde görmüyoruz. Çünkü etrafla ilgimiz yok, sadece Ela'ya bakıyoruz. Ela'dan gözümüzü ayırdığımız tek an ise görevliyle konuştuğumuz o birkaç dakika.

O şekeri ne yapması gerektiği ile ilgili, her aklıma geldiğinde uzun uzun sövdüm adama içimden ama konumuz bu değil. Adamın gerçekten niyetinin ne olduğu falan da değil. Esas konu, benim tüm helikopter anneliğime, radarlarım açık gezmeme ve sonsuz kontrolcülüğüme rağmen,bir kişinin istediği anda çocuğuma ulaşabiliyor olması ve bu gerçekten çok ürkütücü. Ela'nın dediğim gibi kaşlarını çatması ve rahatsız olduğunu belli etmesi, benim için adamın kötü niyetli olduğuna birinci elden karine. Sonra hemen Ela'ya sorular yönelttim. Adam baban gibi genç mi, deden gibi yaşlı mı (yaşlıymış), tekrar görsen tanır mısın (tanırmış), yanında başka kimse var mı (yokmuş), alış veriş mi yapıyordu (hayır, bir kenarda durmuş kendisine bakıyormuş), elinde poşet vs. var mıydı (yokmuş) gibi. Biraz daha üsteleyince Ela garip bir şekilde tepki gösterdi bana, "anne neden bana bunları soruyorsun, ben adama hiç bir şey söylemedim, cevap da vermedim" dedi. Ela 4 yaşında olmasına rağmen dil becerisi çok gelişmiş durumda ve olayları yaşından çok daha ileri seviyede akıl yürüterek, irdeleyerek ve yorumlayarak aktarabiliyor. O anda anladım ki Ela gerçekten rahatsız olmuş o adamdan ve benim endişelendiğimi de hissetmiş. Baktım küçücük yavrum, beni sakinleştirmeye çalışıyor. Konuyu kapattım. Ama ertesi güne kadar içim içimi yedi. Sabah bu defa Ela'ya dedim ki, hadi ben sen olayım, sen de o yaşlı amca ol. Birlikte tiyatro yapalım. Güle oynaya kabul etti. Ela o adamı karşımda oynadı. Ve gerçekten içimi titreten, tüylerimi diken diken eden bir bakışla avucunu açtı, şekeri gösterdi ve beni yanına çağırdı. Ne hale geldiğimi az çok hayal edersiniz sanırım. Size tavsiyem; çocuklarınızı dinleyin, hiç konuşmadıklarında dahi çok önemli şeyler anlatabileceklerini unutmayın. Onları gözlemleyin ve istismarın erken dönemde ne gibi belirtiler gösterebileceğini mutlaka öğrenin. Çocuk aklı deyip geçmeyin, onların sözlerini hafife almayın, anlattıklarını asla küçümsemeyin.

Bir film vardı hatırlarsınız; Azınlık Raporu. Tom Cruise'un en sevdiğim filmlerinden biridir. Film, cinayetler işlenmeden, potansiyel suçluyu yakalama temeline dayanıyordu. Elimizde o filmdeki gibi kahinler ya da aygıtlar yok ama sağlam bir veri tabanı ve ayıklama ile bu işin zor kısmı halledilebilir. Çocuklara ya da hayvanlara yönelik (çünkü pek çok pedofilinin ilk kurbanı genelde hayvanlardır) suç işleyen, hapse giren çıkan, tutuklanan ya da sadece göz altına alınıp serbest bırakılan kişilerle bunların mensubu olduğu ailelerin (Eylül'ün katiline ailesinin de yardım ettiği göz önüne alındığında) her türlü teknik ve fiziki takibi, cinsel suç işleyen ya da bu potansiyele sahip kişilerin girdiği internet sitelerinin ya da doğrudan bu uygunsuz sitelere kimlerin girdiğinin takibi, (çünkü ancak suç işlendikten sonra katilin bir pedofili olabileceği, telefonunda ya da bilgisayarında bu yönde kayıtlar olduğu bilgisine ulaşılıyor),çocukların kalabalık olduğu okul gibi mekanlarda çalışan hademesinden öğretmenine kadar herkesin geçmişinde herhangi bir suç işleme durumu olmasa dahi, psikolojik ve sosyal yönden takibi ilk aklıma gelenler. Çocuklara ulaşmanın çok fazla yolu var. Bunlardan biri de internet. Artık telefon kullanmayan çocuk yok denecek kadar az. Devlet destekli bir telefon kampanyası yapılabilir. Elbette sınırlı ve korumalı içerikle birlikte. Okulların, parkların ve diğer oyun alanlarının daha korunaklı olması sağlanabilir. Giriş çıkış saatlerinde ekip arabalarının şöyle bir görünmesinden değil, ciddi manada, kale gibi korunmalarından bahsediyorum.Bu örnekler arttırılabilir. Ama yukarıda da bahsettiğim üzere ilk olarak çocuklarımızı eğitmemiz gerekiyor. Şu an cinsel istismarda dünya üçüncüsüyüz, istismara uğrama oranı yüzde otuz üç. Bu demektir ki; her üç çocuktan biri istismara uğruyor. Ama büyükler sustuğu için, küçükler her konuşmaya çalıştığında sadece susması söylendiği ve sadece susması öğretildiği için çocuklar da susuyor. Çocuklarınızı susturmayın. Onların konuşması, bu mahlukatlar için her dilde idamdır emin olun.
Son olarak; çocuklara karşı işlenen suçlarda; ortak düşüncenin elzem olduğuna ve bu yönde düşünmeyenlerin toplum içinde hiç bir yerinin olmaması gerektiğine inanıyorum. Yani küçücük bir çocuk hatta bebek tecavüze uğramış ve sonrasında öldürülmüşse, bu tablo karşısında herkesin boğazına koca bir yumru takılmalı, herkesin kalbi parçalanmalı. Bunun aksini kabul etmiyorum, aksini hem de son derece çirkin bir şekilde dile getirenlerin ise o çocuklarla yer değiştirmelerini diliyorum. O çocuklar hepimizindi. Onları korumak da başta ailesi ve devlet olmak üzere hepimizin göreviydi. Ama yapamadık. Artık silkinip kendimize gelelim lütfen. Önümüze bakalım diyemeyeceğimiz tek konu da bu olsun. Hep geriye dönüp bakalım şu masum yüzlere. Bakalım, utanalım ve yerin dibine geçelim. "Bir kereden bir şey olmaz, bir kez oldu bir daha olmaz." diyerek sapıkları pışpışlayan ve yiten sanki can değil de çöpmüş gibi davranan yüz karası tüm zihniyetler bu vebale ortaktır. Bunu da unutmayalım.
Bu kahrolası sapıkları ne yapalım konusuna gelirsek. Başta da dediğim gibi, bir ortamda idam konuşulmaya başladığında, en az bir çocuk ölmüş demektir. Bu nedenle ben idamla bir yere varılacağı düşüncesinde değilim. İdam gelsin, ailenin içi soğusun diyenlere ise ufak bir hatırlatma: O ailenin içi asla soğumayacak, seninki soğur, benimki soğur ama onlarınki değil! Madem ki aile son nefesine kadar bu acıyı yaşayacak, o zaman bu suçluların hayatlarını 5 dakikada sona erdirip onları kurtarmak niye? Benim önerim; çocuklara karşı suç işleyenlerin devlet malı sayılarak hem yurt içi hem de yurt dışında sağlık alanındaki ar-ge çalışmalarına bedenleriyle destek olmalarının sağlanması. Nasıl derseniz? Örneğin; AIDS hastalığı için yeni bir ilacın denenmesi gerekiyor. HIV virüsü önce bu kişilere verilecek, sonra da bu hastalık için öngörülen, deneme aşamasındaki tüm tedavi yöntemleri tek tek üzerlerinde denenecek. Böylece hem zavallı hayvanlar kobay olmaktan kurtulacak, hem de insanlık adına istemeden de olsa bir işe yaramaları sağlanmış olacak. Diyelim bu uzuuun ve yıpratıcı süreçlere dayanamayıp öldüler, o zaman da tıbbi atık olarak doğru çöpe! Ne yani, asalım da bir de mezar sahibi mi yapalım bu canileri?

Yorumlar

Ogrenen Anne dedi ki…
Bahar, ürpererek okudum, toplum olarak çok büyük bir travma sonucu endişe yaşadığınızı anlıyorum ve hala idama hayır diyebilecek kadar bilinçli olmamız da çok güzel ama yazındaki iki nokta beni hala çok endişelendiriyor: 1. çocuğa aşırı olumsuzluk, korku, endişe yükleme, gereğinden fazla kontrol, gereğinden fazla bilgilendirme 2. ilaçların insan üzerinde zorla denenmesindeki etik problem ve "yanlış yargı"nın buna ekleyebileceği hasar
Sana yönelik değil bu yazdıklarım lütfen kişisel alma.
Şunu eklemek istiyorum. Mesleğim gereği maalesef çocuk taciz ve tecavüzü alanında çok fazla vaka gördüm ve ülkede son yıllarda bu vakaların "arttığına" değil, bilinçli olarak medyanın bunun üzerine giderek gündem yarattığına inanıyorum. Bu maalesef hep vardı ve hep olacak. Tabii ki çocuğumuzu korumak bizim temel ebeveynlik görevimiz ve onun kendisini koruyabilmesini sağlamak için eğitimler vermek de görevimiz. Fakat bir görevimiz daha var, onu "güvende hissettirmek" ve bu maalesef çok ince biz çizgi, ve farkındalık eğitimlerinde hep karşımıza çıkan çok hassas bir sorun..
İkinci konu ise maalesef çok bizim üstümüzde, yargı aşamasında "idam olmasın ama hadım edilsinler" (e kadınsa ya da cinsel suçlar hep penisle mi işleniyor sanlıyor?) ya da senin verdiğin öneri.. Aman tanrım, hala aklım almıyor.. Allah korusun ama iftiralar var, yanlış yargılamalar var, ya da tamam o kişi pedofili diyelim, yine de bu mudur bizim insanlığımız? Yani idam ya da kobaylık arasındaki fark sence nedir? Pedofili vakaları maalesef çok sorunlu, bunun nöropsikolojik bir sorun olduğu dahi söyleniyor. Bir belgesel vardı pedofilinin gözünden anlatılmış.. Bulursam linki ekleyeceğim. Yani pedofiliye acıdığım koruduğum fikri çıkmasın yazdıklarımdan, asla öyle değil ama bu konunun çok fazla uzantısı var ve konuyu kullanan çok fazla pislik de var.. Onların oyununa da gelmemek lazım..
Ela Masal'a dair olayda bence çok fazla üstüne gitmişsin, neden teatral bir şekilde tekrar anlattırdın ben anlayamadım. Zaten o da anlamamış, anne tamam uzatma işte gitmedim ya demiş. Sonuçta sadece şeker vermek isteyen çok fazla yaşlı insan da var, bizde çocuğu sevmek biraz şeker vermek ikram etmek de olabiliyor, bunu da düşünmek lazım. Bilemiyorum yani bu yazı beni çok düşündürdü, kusura bakma.. İstersen bu yorumu yayınlama, ben kendi bloğumda yazayım düşüncelerimi, belki daha iyi olur bilemedim..
Esen Can dedi ki…
Bahar'cım son zamanlarda okuduğum en iyi makale senin yazdığın bu yazı. Çok ama çok önemli anlattıkların, herkes okusa, faydalansa keşke..
Çocuklar da hiç 3. sayfa haberlerine çıkmasa.. Hep iyilerle karşılaşsın çocuklarımız ve hasta ruhluların cezası da aynen dediğin gibi olsa. İdam ne ki o canilere? Bildiğin ödül...
Ela Masal kuzusuna kocaman bir maşallah canım, Rabbim korusun onu ve tüm kuzuları...
bahar006 dedi ki…
Hiç kişisel almadim Ceren,rahat ol, neden yayımlamayayım ki. Bu yazıyı yazarken müvekkilim aradi ve boşanma aşamasındaki kocasının 4 yasindaki kızına istismarda bulunduğunu anlattı. Savcılık falan derken görüş günlerini iptal ettirdik, dava açılmasını bekliycez artik. Şimdi sen de benim söyleyeceklerimi yanlış anlama, ama hani olayı dışardan izleyen birinin çok daha serinkanlı ve rahat yorumlar yapabilmesi çok normal.
Idam ya da kobaylik arasındaki fark şu. Ilkinde devlet üzerime düşeni yaptım diyecek, pisliği halının altına süpürür gibi adamı asip konuyu kapatacak.ikincisinde gönüllü deneklerin de çalıştığı alanlarda bu kişilerin rızası aranmayıp ölene kadar topluma hizmet edecek. Biraz calismak lazim yani, egor gerektiriyor.Bunun insan olup olmamakla bir ilgisi yok, zaten konumuz insanlık dışı bir suç işleyen kişinin cezalandırılması. Ay rica burada ben pedofililerin hepsini durduk yerde cezalandiralim demiyorum, ortada suç varsa geçerli söylediklerim,suç işlenmeden de tespit edilip ona gore önlemler alınmalı.Bahsettigin iftiralar, yanlış yargılamalar, yazımın konusunun temelini oluşturan çocuk cinayetlerinde geçerli olamayacak kadar küçük bir ihtimal, herşeyin ortada olduğu durumlardan bahsettiğim çok açık aslında.Ozetleyeyim, suç işlenmeden bu kişilerin tespitinin yapılarak engellenmeleri ve çocuklardan uzak tutulmalarini,suç işlemislerse eger kobay olmalarını istiyorum. Akıl hastalarının hastanelere kapatılması da aynı mantık değil mi, topluma ya da kendilerine zarar vermelerinin onune geçilerek tedavi edilmeleri amaçlanmiyor mu? Çünkü zarar verirlerse ehliyetsiz olduklarından en ufak ceza almayacaklar. Bu daha kötü.
bahar006 dedi ki…
Ela Masal'a gelince.Ela bana bunları merdivenden inerken, önümüz arkamız insan doluyken söyledi, geriye denemediğim gibi kim olduğuna da bakamadım. Kendi gözlerimle görüp bir seylerden emin olsaydım, muhtemelen yetkilileri harekete geçirir gerekeni yapardım. Elayla ilk konuşmamız yürüyen merdivenle birlikte sona erdi. Bir gün sonra tekrar oyu la anlattirmamin sebebi, Elayla pek çok şeyin aslını bu şekilde öğrenmemiz. Icimin rahat etmesi için de durumu Elanin gözünden gormem gerekiyordu ki, iyi ki de yapmışım. O çocuklara seker veren amcalar pek yok burada, en azından ben büyük şehirlerde karşılaşmıyorum. Belki küçük bir kasabada olabilir o dediğin. Ayrica seker vermek isteyen insan gibi gelir yanina ve verir. 20 metre ilerden gizlice şeker gösterip yanina çağırmaz. Ela kreşe yeni başladı ve yukardaki kreslerinin videosunda o da var. Yakın zamanda eğitimlere başlayacaklar. Çocuğun güvende olması elbette çok önemli, evet ben de istiyorum kırlarda gülsün eğlensin ama maalesef dünya değişti. Hani korkması mi yaşaması mi noktasindayiz artik ve cevabim çok net elbette. Katılan olur olmaz ama ben bu ülkede yaşadığım sürece, bu gidiş değişmediği sürece böyle düşünmeye devam edeceğim.
bahar006 dedi ki…
Teşekkürler Esen'cim, tüm kalbimle amin.

bahar006 dedi ki…
Son olarak bir de konu yine çocukların yaşatılmasından, korunup kollanmasından kopup geldi dayandı yine bu ruh hastalarının ne olacağına. Ben hepsini toplayıp kaynar kazana atalım da diyebilirdim, ama asıl dikkat çekmek istediğim suçun önlenmesi aşaması. O kısmı halledersek, zaten suç oluşmayacağından ceza da olmayacak. Bir de çocuklar ölünce medyanın abartması ama iş ceza kısmına gelince nerde bu insanlık nutukları beni rahatsız ediyor cidden. Evet hep vardı ama duymuyorduk ama şimdi haberdarız ve bence bişeyler yapmalıyız. İş medyayla bitecekse o zaman haber izlemeyiz, duymayız ve konu kapanır. Ya da aynı vurdumduymazlığı en beter cezayı alan psikopatlar için de hayata geçiririz, medya abartmayıverir ve durum eşitlenir. o pisliklere gelince, doğru anladıysam olaı bir idam kararında kapsama dahil edilmeye çalışılan muhtemelen suçlu olup olmadıkları her daim şaibe içerecek bir kesim var.O kısım can sıkıcı. İşte sadece çocukları ilgilendiren bir bakanlık olması gerekir derken kastettiğim bu. Yapılacak düzenlemelerin kapsamı da sadece onları ilgilendirmeli, ilgisiz suçluları monte çalışmaları olmamalı.
Nilgün Torunoğlu dedi ki…
İçim ürperdi okurken , içim ürperdi çünkü okuduğum gazete haberinden öte sevdiğim saydığım birinin birebir yaşadığı olaydı. Çok üzülüyor kahroluyorum öte yandan da çocuğum büyüdü diye sevinirken gelecekteki torunlarım için , tüm çocuklar için endişeleniyorum. Dünya çıldırdı diyoruz ya hakikaten çıldırdı ...
Yazını kopyalayıp yayınlamak için izin istiyorum
Sevgiyle kal!
bahar006 dedi ki…
Nilgün Abla hoşgeldin, içim hiç rahat değil ve ben cidden çocukların yaşaması için hepimizin bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum. Komisyonmlar, kurullar yardım edebileceğimiz, çocukları ve aileleri bilinçlendireceğimiz her yere ulaşmak istiyorum, yardım etmek istiyorum.Elimden ne gelirse! İzin istemene gerek yok ablacım, ben bu yazımın daha kısa versiyonunu normalde whatsapp grubumdan paylaşmıştım, orda da bazı arkadaşlarım aynı şeyi yaptı. O nedenle sen de dilediğin yerde paylaşabilirsin. Çok öpüyorum, sevgiler:)
Ogrenen Anne dedi ki…
Peki bir şey soracağım, nasıl bu kadar eminsin mesela müvekkilinin eşinin gerçekten tacizde bulunduğundan? Çünkü bu sıra tacizin t'si duyulsa hiç düşünmeden saldıracak bir ortam yaratıldı ve istemediğin birine hop at bir taş kuyuya, kırk akıllı çıkaramasın. Yani bu false positive'ler sandığın kadar "az" değil, onu demek istiyorum ve tamam hepimiz gaza gelelim asalım kaynar kazana atalım ama günün birinde bizim canımız da yanmaz mı acaba? Mesela o baba tamam suçlu olabilir ama ya ona çok kızgın ve ne olursa olsun sırf bu öfke uğruna çocuğunu ondan uzak tutmak isteyen bir anne olamaz mı? Ve o babanın hayat boyu adı "tacizci"ye çıkacak, düşünebiliyor musun? Neyse farklı düşünüyoruz çünkü gerçekten ben dediğin bu "çemberin içi"nde değilim, dışardan gördüklerim daha farklı, dışardan aşırı derecede gaza gelmiş bir halk görüyorum, bunun ucunun nereye varacağını görüyorum, bir de annelerin çocuklarını biraz normalden fazla korumaya başladıklarını ve bunun çocukların hayatına etkilerini görüyorum, bu şekilde korku kültüründe yetişen nesillerin yaratacağı toplumu görüyorum.. Yani benim derdim biraz değişik gerçekten.. Özellikle bizimki gibi yargı aşamasında çok sorun olan ülkeler için, endişeleniyorum, hepsi bu.
bahar006 dedi ki…
Nerden bildiğimi anlatayim. Küçük çocuk kreşe gidiyor. Kreşteki öğretmeni de benim boşanma dosyamda tanığın aynı zamanda. Çocuk babasında kaldığı haftasonundan sonra, poposunda. göğsünde tırnak izleri ve ciddi bacak yaralanmaları ile dönmüş eve. Annesi çocuğa ne oldu dediğinde babası düştü demis. Anneis de gidip ozen yukumlulugune aykiri hareketi ispatlamak icin darp raporu almis. Sonra annesi banyo yaptırmış, banyodan sonra çocuk cinsel organlariyla oynamaya baslamis. Ne yapıyorsun dediğinde babam beni böyle seviyor demis. Sonra çok daha detaylı şekilde babasının parmaklarını nereye soktuğunu vs., 3 buçuk yasindaki çocuğun bilemeyeceği şekilde anlatmış.Bunlar annenin uydurması olabilir mi, elbette, her zaman mümkün. Işte bu nedenle hastanede annenin olmadığı yerde uzman psikologlar eşliğinde çocuğun kameralı ifadesi alindi. Çocuk zaten farkında degil, çünkü bunu tamamen babasının kendisini sevmesi olarak algiliyor. Görüntüleri izleyen savcı da tatmin olmus demek ki,dosyayı aile mahkemesine gönderdi ve babayla görüş günü iptal oldu. Yani o işler,annenin öyle ağzından çıkacak lafa bakılıp karat verilecek kadar basit değil. Kaldı ki müvekkilim çocuğu babaya göndermekte bi sorunu yoktu, çocuğun velayeti zaten onda ve yas küçüklüğünden eninde sonunda ona verecek mahkeme. Evlilikleri boyunca eşi tarafından tecavüz ve şiddete uğradıgi için bu çok da zor olmayacak. Ayrica adam 10 yaşında sort giymis kızlara bile laf atabilen biri, esnaflar şahit mesela.
Her çember herkesi icin almaz zaten. Ben de küçük yaştaki çocuklara cinsel bilgi yüklemesi yapılmasına karşıyım mesela. 3 yasindaki çocuk, çocuk nasıl yapılır bilse ne olur.bilmese ne olur,asıl fazla ve gereksiz bilgi yüklemesi diye ben buna derim. Benim derdim net, gerçekten gelecek toplumların sağlıklı olmasını istiyorsak, onları bu tarz durumlardan korumalıyız. Gaza gelmek idam konusunda olabilir ama ben 15 yıldır savaşıyorum bunlarla. Yargi bazen isliyor iste,guvenecek baska bir sey de kalmadi zaten. Her neyse ya, ne kadar uzadı dimi, ne diyelim davulun sesinin bize de böyle hoş geleceği güzel bir ülkemiz olur insallah gelecekte.
cg.ozlem dedi ki…
Açıkçası bu yazıyı bu zamana kadar okumaya cesaret edememiştim, ya da kendimi hazır hissetmemiştim demek daha doğru olur. Kesinlikle ve kesinlikle en önemli şeyin suçun gerçekleşmeden önlenebilmesi için bir şeyler yapılması konusunda hemfikirim. Çünkü eğer bir cezadan bahsediyorsak en az bir çocuğun canı yanmış demektir. Benim kızım 7 yaşında, geçen sene iki anne-iki çocuk olarak parka gittik, çocuklar parkta oynuyor, biz de sohbet ediyoruz ama gözümüz hep çocukların üzerinde, birbirimize bakmadan konuşuyoruz resmen. Çocuklar parkın kulesine çıktılar, dışarıdan görülmüyorlar ama seslerini duyuyoruz. Aynı Ela Masal’da olduğu gibi o kadar çok çocuklarımıza odaklanmış, durumdayız ki, etrafında olanı görmemiz birkaç dakikamızı aldı. Kuledeyken göremediğimiz için belki de gözümüzü etrafa kaydırdığımızda, aşağıdan iki tane yetişkin erkek göçmenin oyun alanını kameraya aldığını gördük (göçmen olduğunu belirtmemin tek nedeni konuştukları dili anlamadığım için). Bir hışım yanlarına gittim, siz ne yapıyorsunuz diye, oraya vardığımda kulenin içinde başka bir yetişkin olduğunu gördüm ve hayatımın en korkulu anını yaşadım diyebilirim. Ben kuleye çıkana kadar adam aşağı atladı ve bir anda gözden kayboldular. Çocukların yanına çıktım, gayet sakin bir şekilde kalmaya çalışarak "aaa abi mi vardı burda, nasılda sığmış bu kuleye falan diye çocuklarla konuşmaya çalıştım. Sizinle mi konuştu yoksa burda onunda mı çocuğu varmış diye sordum. Yeni geldiğini, bizimkilere anlamadıkları bir dilde kısa bir şey söylediğini sonra da parkın korkuluğundan atladığını söylediler. Neticede olaya çok kısa bir sürede müdahil olduğumuz için çok şükür ki sadece yaşadığımız anlık korku ile kaldık ama o adamları ne kadar aradıysam da parkta göremedim. Ebeveynlere çok fazla şey düşüyor gerçekten. “Çocuklar parkta nasıl olsa” deyip biz muhabbete dalsak, telefona dalsak, üç yetişkin adamın parktan çocuğumuzu alıp götürmesi bir dakikalarını alırdı sadece. Gözden kaybolmaları bir dakika bile sürmedi gerçi. Bu nedenle sosyal medyada da sıklıkla dile getirilen, çocuk parklarına mobese kamera konulması çok önemli bir adım bence. O parkların denetim altında olduğunu bilmek, yeniden kadro açılan “bekçi” statüsündeki kişilerin parklarda bir güvenlik unsuru olarak bulunması… Daha pek çok çözüm üretilebilir. Önüne geçilebilir mi bilemem, keşke geçilebilse ama en aza indirgemek için bir şeyler yapılabilir, yapılmalı.