Ülke Politikamızda Değişim

Daha ilkokulun ilk günlerinden itibaren bu milletin her bir ferdine Atatürk sevgisi aşılandı. Onun resminin olmadığı tek bir kitap, sözlerinden alıntı yapmayan tek bir eser yoktu. Olmasa tuhaf karşılardık çünkü Atatürk, adeta yeni bir kromozom gibi DNA'mıza işlemişti. İşte tam da bu nedenle; Atatürk'ün bu millet üzerindeki etkisini silmeye, olmadı azaltmaya çalışırken unutmamaları gereken, bunun ancak genlerimizle oynayarak mümkün olabileceğidir.

Ulu-Önder-Atatürk

Peki ilkokulda öğrendiğimiz şarkıyı hatırlayan var mı? Hani şu tohumlar fidana, fidanlar ağaca diye başlayan... Bize ilk olarak öğretilen şeylerin bugün unutturulmaya çalışılması sizce de tuhaf değil mi?

Hükümetin; kürtaj yasası, 5,5 yaşındaki çocukların eğitime başlaması, en az 3 çocuk muhabbetini yaptığı günlerde bunun tıpkı Hitler gibi ari bir ırk oluşturma çabaları olduğunu düşünmüştüm. Tecavüze uğrayanların bile çocuğuna devlet bakar derken aslında kastedilen; devletin istediği gibi yetişecek beyni sulanmış bireyler kastediliyordu belki de. Şimdi pek çok köşe yazarının yaptığı Hitler benzetmesi beni hiç şaşırtmadı bu yüzden.

Açıkça görülen büyük bir sorun var ki o da hükümetin başına buyruk davranmayı sevdiği ve bunu fazlasıyla abarttığı. Dediğim dedik çaldığım düdük felsefesi başka uluslarda işlese de Türkiye'de de buraya kadarmış belli ki. Örneğin hükümet Amerika'nın desteğiyle Suriye'nin içişlerine karışırken bize sormayı aklına bile getirmedi. Yüzlerce Suriyeli topraklarımıza yerleşirken bize danışılmadı. Uçağımız düşürüldü, örtbas edildi, 52 vatandaşımız öldü, tutuklamalar var denilip üstü örtüldü. Kim yaptı, niye yaptı, ancak tahmin edebiliriz. Her zaman %50 çoğunlukla geldik demesi kolay, iş ki gerektiğinde en azından o çoğunluğa danışılsın. Sonra yetmedi, birlikte güneşlendiği Esad (Esed değil, inadına Esad), sırf hükümetin Amerika'ya güvence verdiği sözleri tutmadı diye düşman ilan edildi. Esad'ın vatandaşları Esad'a karşı kışkırtıldı ve iç savaş başlatıldı. Şimdi elini -bulabilirsen- vicdanına koy bakalım, rüzgar bu ya, tersine de esebilir bir gün. Ya kısa bir süre sonra sen düşersen Esad'în konumuna, ne yapacaksın? Bu milletin diğer %50'sini geç, sırf Esad'dan aldığın şahsi beddualar bile kabul olsa, gerisini sen düşün artık. Suriye canlı yayınlarla taşınırken salonlarımıza, dünyanın en çok gezen en zengin başbakanı sülalesiyle birlikte globalleşirken, ülkede olanların dünyadan gizlenebileceği saçmalık değildir de nedir?

Tv kanalları yayın yapmadı, iddialara göre Turkcell'e Taksim'deki iletişimi engellemesi için talimat verildi. İnternet bağlantıları kesildi. Yani bir gecede halkın hem iletişim hem de haberleşme özgürlüğü büyük darbe aldı. Özgürlükler anayasayla güvence altına alındığına göre anayasal bir suç işlenmiş oldu. Muhafazakar demokratlığın muhafazakar kısmına mı dahil bu yapılanlar, yoksa demokrat kısmına mı?

Olaylar devam ederken başbakanın geziye çıkacağı haberi verildi. Ben sade bir vatandaş olarak şunu söylemeliyim ki, başbakan iktidara geldiği bunca yıl zarfında hiç bir zaman olması gerektiği yerde olmadı. Tüm milli bayramlarda seyahatteydi, ülkenin başına gelen tüm felaketlerde mutlaka görüşmesi gereken daha önemli kişiler, gitmesi gereken daha önemli ülkeler vardı. Sen vatandaşın yanında olmazsan, itidal çağrısı yapmak yerine hala ben bu kadar adam toplarım diye inatlaşırsan kim kıymet verir artık sözüne? Mahalle kavgası değil, bir millet ayaklandı. Halen suçlu aranması,  muhatap parti bulmaya çalışılması çok komik. Çünkü herkesin kendi aklı var. Kimse sesini duyurmak için partilere muhtaç değil.

Biz aslında bu olaylar başlamadan önce aldığımız bir haberle çok sevinmiştik. Baromuz başkanı Prof. Metin Feyzioğlu, TBB Başkanlığı'na seçildi. Görüş ve aldığı kararlarla çatısı altında olmaktan onur duyduğum baromun ve ardından TBB'nin, dahil olduğu tüm seçimlerde yürekten desteklediğimiz Metin Feyzioğlu tarafından yönetilecek olması müthişti. Ama dün Halk Tv'de canlı yayına bağlanan başkanın, "bulunduğumuz binaya gaz bombası atıyorlar." isyanı çok üzücüydü. 

Hepsinden öte benim en çok kırıldığım, kızdığım ve hatta küstüğüm konu Yüce Atatürk'e ayyaş denilmesidir. Kimse benim Ata'ma hakaret edemez. Fatih Altaylı, "iki ayyaştan kastınız nedir?" dediğinde lafı geveleyen, saçma bir sırıtışla lafın gelişi öyle dedim diyen suratı asla unutmayacağım. Bilmem farkında mısınız? Türkiye'deki görüntüleri boş verin, Washington Post'un sayfasındaki olay yeri görüntülerindeki ilk resme dikkatlice bakın. Orada lafın gelişi olarak dün geceden beri hükümet başının yedi ceddini anan özlü sözlerle karşılaşacaksınız. Lafın gelişi iki adam, iki kişi dersin. İki ayyaş demezsin, diyemezsin. Çünkü sen dersen, karşılığını misliyle alır, tüm ölmüşlerinle selamlaşırsın.

Bir de hatırlatmak isterim, Ulu Önder'in tam adı; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'tür. Gazi diye kısaltma yapamazsın, çünkü O senin askerlik arkadaşın değildir. Tam adını söylemek kimseyi küçültmez, tam aksine haketmediği bir şahsiyet katar bazılarına. 

Ben bu ülkenin vatandaşıyım. Vergimi ödüyorsam, suç işlemiyorsam, herhangi bir terörist faaliyetim yoksa devlet benim haklarımı gözetmek zorunda. Hükümet bu baskıya, bu zulme son vermeli. Maaşını bu milletin ödediğini, yani aslında tek patronun millet olduğunu, istenmeyen hiçbir hükümetin başta tutulmayacağını ve istenirse kovulabileceğini unutmamalı. Kimin alkol aldığı, kimin hangi diziyi izlediği, kimin kaç çocuk yapacağı hükümetin işi değildir. Bu milleti bir arada tutan sadece dini değil, sanatı, kültürü ve toprak sevgisidir. Bir ülkeyi yönetmek, o ülkenin bayramlarını yasaklamak demek değildir. Demokrasi herkesin aynı sesi çıkarması demek değildir. Hükümet barışın ve vatandaşların güvenliğinin garantisi olmalıdır. Baskı isyanı doğurur ve sabrı taşan bir millet atom bombası kadar tehlikelidir. Bu kadar kısa zamanda bile sadece seslerini duyurmak isteyen insanların arasına teröristler, eli sopalı, ne idüğü belirsiz insanlar karıştı. Hükümet halkıyla barışmazsa bu durumdan istifade etmeye çalışan, ellerini ovuşturarak bekleyen hainler vakit kaybetmeyecektir. Hükümet biraz durup vatandaş ne diyor, dinlemelidir. Ağaçlar makicik, insanlar çapulcu olarak değerlendirilirse, liderlerin isimlerinin başına alacakları tek sıfat devrik olacaktır.

Not: Düşüncelerim yoruma kapalıdır. Mutlaka birşeyler yazmalıyım diyen herkes kendi blogundan sesini duyursun lütfen.