Bu postumda otopsiyle ilgili ayrıntılar var, çabuk etkilenen hassas bir insansanız lütfen okumayın, zaten anlatmak istediğim otopsinin korkunçluğu değil çok daha derin şeyler.
Fakülte son sınıftayken, adli tıp dersini iple çekerdim. Doğuştan meraklıydım, herşeyi öğrenmek istiyordum. Okuduğum kitaplardan falan az da olsa bilgim vardı ama yine de ders gibi olmazdı elbette.
Hocamız hem diş hekimliğinde hem de bizim fakültede ders veriyordu. Ayrıca numune hastanesinde çalışıyordu. Çok espriliydi, dersleri süper eğlenceli geçerdi. Ama nedense katılım az olurdu, biz 6-7 kişi olarak her zaman ön sıralarda yerimizi alır, acaba bugün ne anlatacak diye merakla beklerdik. Çünkü hafta içinde mutlaka biri ölmüş olurdu ve hocamız da bunu derste anlatırdı. Oysa Hocamız şöyle derdi:"Çocuklar ben hep dua ederim ki pazar günü kimse ölmesin, ben de biramı alıp Meram tepesine çıkayım da biraz kafamı dinleyeyim."
2 Şubat 2004 günü Konya'da Zümrüt Apartmanı yıkıldı. Bir gün önce ben, o binanın karşısında bir kafede Avon'un toplantısına katılmıştım. Ertesi gün ise bu haberi duydum. Uzun bir süre yaklaşamadım ama en nihayetinde gördüğümde o koca apartmanın yerinde artık koca bir boşluk vardı. İşte orada yaşamını kaybeden insanların otopsileri de bizim ders konumuzdu. Çünkü tamamının otopsisini hocamız yapmıştı. Çoğu kalp-göğüs basısı nedeniyle hayatını kaybetmişti. Yani üzerlerne çöken ağırlık nedeniyle nefes alamamışlardı.
Dersler bu şekilde slayt gösterisi ve anlatım şeklinde geçerken merakla beklenen gün geldi ve hocamız otopsi ve ölü muayenesine gelmek isteyenlerin, isimlerini listeye yazdırmasını istedi. Bu, savcılık düşünmediğimiz sürece hayatımızda belki bir kez yaşayacağımız bir fırsattı ve kaçırmadık elbette.
Bir hafta sonra, telefon geldi. Yağmurlu ve serin bir hava vardı dışarıda. Numune hastanesinin morguna çağrıldık. Gidene kadar da olayın ası ölümü olduğunu, otopsisine gireceğimiz genç kadının kendini 6 saat önce astığını öğrendik. Hayatımda ilk defa morga giriyordum ve açıkçası her tarafta ağlayarak bekleşen insanlar göreceğimi zannediyordum. Oysa koridorda gayet sakin görünen, sakallı, karanlık görünümlü iki adam vardı sadece. Sonradan o adamlardan birinin ölen kızın kardeşi, diğerinin ise kocası olduğunu öğrendim. Ama ölen kız taş çatlasa 20'li yaşlarındaydı, kocası ise 35-40 arasıydı tahminen.
Neyse biz odaya girdiğimizde otopsi başlamıştı, yaklaşık 30 kişi daracık bir odaya sıkıştığından ilk başta ne hocayı ne de otopsi yapılan kadını göremedik. Ama beş dakika sonra bir kısım diş hekimliği öğrencileri daha fazla dayanamayarak birer ikişer odadan çıktı. Bize de yer açldı. Hocamız, asistanı ve dikiş işlerini halleden bir görevli vardı. Normalde bu kadar ayrıntıya girildiğini zannetmiyorum ama hocamız bize tek tek anlattığı için en ufak ayrıntıların dahi üzerinde duruyor, bir taraftan da kesilen parçaların fotoğrafını çekiyordu.
Tam o sırada kapı yavaşça açıldı ve içeriye o dışarıda gördüğüm karanlık tipli adamlardan, kızın kardeşi girdi sessizce. Hoca fark etmedi ama erkek öğrencilerden biri bağırarak hocayı uyardı. Adamı yaka paça attılar. Hocamız da sağlam bir küfür savurdu arkasından. O anda kızın niye kendini asmış olabileceği konusunda tahmin yürütmeye başladım. Ama en iyimser tahminim otopsiyi merak etmiş olabileceğiydi. Düşünün ki, kız kardeşiniz yan tarafında musluğu olan buz gibi bir masada çırılçıplak yatıyor, dahası herkesin gözü önünde parçalanıyor, siz de bu durumu izlemek için otopsi odasına giriyorsunuz gizlice. Çok sinirlendiğimi hatırlıyorum odadaki diğer herkes gibi.
Neyse biz içeri girdiğimizde ölünün kafa derisi açılmış ve yüzüne geçirilmişti. Bu nedenle neredeyse otopsinin sonuna kadar kadının yüzünü hiç görmedik. Bu bir bakıma iyi oldu, çünkü inanın yüzü olmayan bir vücut size insan gibi gelmiyor. Odada artık öğrenci olarak 4 kişiydik, kimbilir ne kadar meraklı gözlerle izliyorsam, hoca karaciğeri direkt önüme koydu, Böbrekleri gösterdi, o kadar muntazam yaratılmışlardı ki, aynen ilkokulda öğretilen o minik fasülyelere benziyordu.
Beyin ise tam bir mucizeydi, o cevize benzeyen yapının her bir parçası birbirine ayrı bağlarla tutunmuştu, hem çok sağlam hem de bir makas darbesiyle kopabilecek kadar narindi. İnsan dilinin bu kadar uzun olabileceği hayatta aklıma gelmezdi. Bağırsaklar, karın açıldıktan sonra devasa bir balon gibi havaya yükseldi. Bomboştu ve inanılmaz beyazdı. Kız belli ki uzun zamandır bişey yememişti. Boynunda oluşan ekimozları gösterdi hocamız. Çünkü biliyorduk ki, bir insan eğer öldürüldükten sonra asılmış ise boyunda ekimoz ya da kanama oluşmazdı.
Otopsi tamamlandı. Dikiş başladı. Bazıları merak eder, her şey yerli yerine koyulup öyle mi dikiliyor diye. Hayır maalesef hemen tüm organlar kesildiğinden ölünün içine doldurularak dikiliyor. Son aşamada kızın yüzündeki kafa derisi kaldırıldı ve ilk kez o anda, masada yatan vücut bizim için bir kimliğe dönüştü. Upuzun saçları vardı, kalın kaşları... Uyuyor gibiydi. Otopsi yapılırken bazı öğrenciler ağızlarına burunlarına mendil kapattı ama ben koku almadım. Zaten genç bir ölüydü ve henüz ölü katılığı oluşmamıştı. Otopsi sırasında beni etkileyen; dediğim gibi kızın yüzünü gördüğüm an ve dikişler atılırken çıkan o iğrenç sesti. İpler kalın olduğu için etrafa kan sıçrıyordu.
Odadan çıkınca, çok yaşlı ve ilaç tedavisi gören yaşlı bir kadının yüksekten düşerek öldüğünü ve ölü muayenesi yapılması gerektiği söylendi. Otopsiye gerek yoktu, ölü katılığı oluşmuştu ve vücut tüm salgıları dışarı verdiğinden dayanılmaz bir koku vardı. Hocamız gelmişken bunu da görmemizi istedi hatta eşime kadının havaya kalkmış kolunu indirmesi söyledi. Eşimin beti benzi attı ama dediğini de yaptı. Kolu indirdi ama kol tekrar kalktı. Böylece bunu da görmüş olduk.
Nihayet o soğuk koridarlardan geçip temiz havaya çıktık. Otopsi her ne kadar dışarıdan bakıldığında korkunç görünse de pek çok olayın aydınlatılması için son derece elzem. Ama dilerim herkese otopsi gerektirmeyen hayırlı ölümler nasip olur. İnsan vücudu kadar muazzam bir şeyin karşısında Allah'a bir kez daha şükretmek, hatta kudretinden seve seve korkmak çok güzel bir deneyimdi. Otopsiden sonraki gün uykudan uyandığım anda kızın yüzü geldi gözümün önüne, ama sadece bir defa yaşadım bu durumu, şimdi çok net hatırlamıyorum nasıl biriydi. Yine de aklıma geldikçe o gün hissettiklerimde bir değişiklik yok. Midesinin, bağırsaklarının bomboş olduğu, kardeşinin kendisini gizlice izlemeye çalıştığı ve yaşça kendisinden epey büyük bir kocaya sahip bu kız kendini niye astı?
Sizin aklınıza bir şey geliyor mu?
Yorumlar
Ayrıca bana farklı gelen nasıl bi konu olursa olsun onu öğrendikten sonra uzun süre kafamdan atamayışım :)
Ama senin açından ilginç bir deneyim olmuş. Neden kendini astıgı konusu belli zaten, o abi ve eş..
Morgda ki o buz gibi havayı ve ölüm kokusunu unutamıyorum.....