21 Haz 2012

Avukat Ne İşe Yarar-1

Mail kutuma düşen bir yazıyı paylaşmak istedim sizinle. Haa, bir de halihazırda mevcut ve potansiyel tüm müvekkillerime gönderiyorum bu yazıyı:) Ayrıca örnekler, bizzat tarafımızdan deneyimlenmiş, yaşanmış gerçeklerdir.

hukuk-karikatür

1-Sorununuz hukukî olsun veya olmasın bize her yer ve saatte danışabilirsiniz. Unutmayın biz sizin için varız. Siz aradığınızda bizim ne yaptığımız hiç önemli değildir. O an sizin sorunlarınızı çözmekle yükümlüyüz.

Örnek: Gecenin bir vakti telefonunuz çalar. Uyuyorsanız uyanır, tuvaletteyseniz derhal çıkarsınız.Siz numaraya bakar ve arayanın müvekkiliniz olduğunu görünce, hayırdır inşallah, birşey mi oldu acaba diyerek telaşlanır ve telefonu açarsınız. Ama karşıdaki adam gayet rahat bir şekilde çoktan havadan sudan konuşmaya başlamıştır. Sabırla dinlersiniz ve en nihayetinde telefonun açılmasına sebep bir milyonluk soru gelir: Bizim duruşma saat kaçtaydı?

2-Her birimiz milyonlarca kanun maddesini, hatta yönetmelikleri, TBMM’de bulunan kanun tekliflerini, Resmi Gazete’de o gün yayınlanan kanunları ve hatta gazetelerdeki tüm hukuk haber ve yorumlarını ezbere biliriz. 
Örnek: Müvekkil, bir zamanlar memur olarak çalışmış, ancak işçi olarak emekli olmuştur. Telefon çalar. Konuşma şöyledir:
-Merhaba, avukat hanım,
-Merhaba...Bey.
-Bizim kanun çıkmış.
-Sizin kanun kim?
-Bizim kanun işte, dün resmi gazetede yayınlanmış. Hizmetler birleşecekmiş.
-Gözünüzaydın o zaman, hayırlı olsun.
-Sizin haberiniz yok mu?
-Yok, şimdi duydum.
-Nasıl olmaz, yayınlandı dün.
-Günlük gazete değil ya, gözden kaçırmışım ... bey. Ama haklısınız, okumalıydım, eşeklik bende!

3-Biz uyumayız, aile düzenimiz yoktur. O nedenle bizi haftanın her gün ve saatinde aramaktan çekinmeyin. Neresi olursa atlar geliriz. Arayın saatlerce konuşun, vaktimizi alıp almadığınızı sormanıza bile gerek yok.

Örnek: Avukat hastadır, hastası vardır, cenazededir, hatta ölü tam mezara koyuluyordur, farketmez, o telefon ille de çalacaktır.
-Alo
-Beni naylon faturadan aldılar, emniyetteyim, hemen buraya gelin, ifadem alınacak.
-Cenazem var, cmuktan iste, mahkeme aşamasında bakarız.
-Başın saolsun da, şimdi onlar ilgilenmezler, ama siz hemen gelirseniz, 5 dakikada alacaklar ifademi.
-Gelemem, mümkün değil.
-Ama gelmelisiniz , burdan savcılığa göndereceklermiş, bla,bla,bla...
Bu arada hoca son duayı etmiş, kafile çoktan dönüş yoluna çıkmıştır bile ama laf anlatamazsınız.

4-Her ne kadar Türkiye Barolar Birliği tarafından “danışma ücrete tabidir” denilse de inanmayın. Doktorların muayene ücretini mutlaka ödeyiniz ama bizim, yılların bilgi birikimine dayanarak da olsa, sadece iki cümle kurmak için para almamız, hele ki falanca dostumuzun göndermiş olduğu sizden hiç mümkün değildir.

Örnek: 3 saat boyunca oturup tüm hayat hikayesini anlatan müvekkil adayı, dertleriyle içinizi şişirmiş olmanın rehavetiyle çayını yudumlamaktadır. Yol gösterilir, neler yapılacağı ayrıntılı olarak anlatılır. Sıra danışma ücretine gelmiştir.
-Vekaleti çıkarın gelin, danışma ücreti olarak da 450 TL rica edeyim.
-Ne diyon sen avukat hanım, ne yaptınız ki? Hem niye bu kadar pahalı, alt tarafı iki laf ettiniz diye bir asgari ücreti size nasıl vereyim.
-Beyefendi, saati 150 TL, 3 sattir burdasınız ve yedi ceddiniz tanıma şerefine nail olduk. Ben sizinle görüştüğüm esnada başka bir işimi yapamadım, dolayısıyla bu parayı ödemelisiniz. Ayrıca iki laf için 4 sene dirsek çürüttüm, 8 yıldır da kafa patlatıyorum.

Yüzsüz adam ceplerini gösterir, parasının olmadığını söyler ve pişkin pişkin defolur gider. Daha kötüsü davasını size getirmez, sizden aldığı bilgiyi önüne gelene satar, avukatçılık oynamaya başlar ve en nihayetinde davayı ya kendisi açar ya da başka bir avulkata verir. Mesleğin ilk yıllarında sıkça düştüğümüz hatalardı. Hala da zaman zaman düşüyoruz maalesef.

5-Dava masraflarını cebimizden yaparız. Siz bir de bunu dert etmeyin. “Sen öde ben sonra veririm” demeniz yeterlidir. Allah’ın Avukatlara özel olarak para gönderdiğini hepiniz biliyorsunuz. Türkiye’de Allah bu yardımı başka hiçbir meslek mensubuna yapmaz. 

Örnek: Müvekkil elinde 1500 tane senetle gelir, o kadar ki, senetler tahsil edildiğinde küçük çapta bir malvarlığı edinecektir. Ama her zamanki gibi müvekkil cebinde şöyle irisinden bir akrep barındırmaktadır.
-Senetlerin masrafı 2.000 TL tutuyor.
-Çokmuş yavvv!!
-Eee, alacağınız da çok ama, mecbur vereceksiniz bu miktarı.
-Yavv avukatım, sen şimdi ver bu parayı, tahsil edince içinden alırsın.
-Tahsil edemezsek ne olacak?
-Yav, bakarız o zaman.
-Yok mümkün değil, prensip gereği masrafları biz ödemiyoruz maalesef.
-O zaman kalsın avukatım, başka zaman koyarız.
-Senetlerinizin süresi doluyor ama, şu tarihe kadar bulun bu parayı da zarara uğramayın.
-Tamam, tamam.
Ama bu müvekkil, gider ve parayı cebinden harcayarak piyasayı bozan bir avukat bulur ve senetleri ona teslim eder. Böylece toplumda oluşan bu yanlış yargıyı ortadan kaldırmak iyice imkansızlaşır.

Devamı yarın:)

18 Haz 2012

Geri Donusum Kalemlik

Sıcaklardan canım pek birşey yapmak istemiyor son zamanlarda. Genelde kitap okuyarak geçiriyorum günlerimi. Sizlerde durumlar nasıl?

Eşim tam bir cips canavarı, o cipsleri götürdükçe ben de kutuları biriktiriyordum, belki bir işe yarar diye. Nihayet artık depolayacak yer kalmayınca, kalemlik yapmaya karar verdim. Düzeltilecek ufak tefek eksiklikleri var ama genel itibariyle şöyle görünüyorlar.

cip-kutusundan-kalemlik

cip-kutusundan-kalemlik

Cips kutularını çeşitli boylarda kestim. İlkini akrilik siyaha boyadıktan sonra boyutlu boyayla rastgele noktalar yaptım. Alttaki ahşap parçaya ise çatlatma tekniği uyguladım.
İkincisinde ise; parçaları beyaza boyayarak peçete dekupaj uyguladım. Silikon tabancasıyla parçaları ahşaba sabitledim.
cam-tabak-dekupaj

Bu da bir ara boyadığım ama yarım kalan cam tabak serimin ilk ürünü. Enamels cam boyasıyla boyayıp peçete dekupaj uyguladım. En kısa zamanda takımı tamamlamayı umuyorum.
Herkese iyi bir hafta geçirmesini diliyorum.

8 Haz 2012

İçimizi Açan Bir Ev Dekorasyonu

Nefes alan,yaşayan,soft renklerle dekore edilmiş mis gibi bir ev... Hep birlikte detaylara göz atalım mı?

dekorasyon

dekorasyon

dekorasyon

dekorasyon

dekorasyon

dekorasyon

7 Haz 2012

Aqua Vega

   Türkiyenin en büyük, Avrupanın 2. büyük akvaryumunu görmek için haftasonu Nata Vega'ya gittik. Son derece büyüleyici bir yer, insan içerideyken zamanın nasıl geçtiğini anlamıyor gerçekten. Yalnız şunu da görelim, buna da bakalım diye suya öyle bir odaklanıyorsunuz ki,  gözlerde bariz bir yorgunluk oluyor çıkınca.
   Ben denizatlarını çok ama çok severim. En çok da onların yanında vakit geçirdim, gözlerimi alamadım, bir canlı bu kadar mı güzel olur?

nata-vega-alisveris-merkezi

   Akvaryuma girerken dilerseniz yeşil bir fonun önünde resminizi çekiyorlar, çıkışta da arkanıza köpekbalıkları ya da akvaryumun iç kısmından görüntülerle fon oluşturup resminizi basıyorlar. Tek resim 10 TL, 4 resim 25 TL.

nata-vega-alisveris-merkezi

Haftasonunuzu değerlendirmek için Aqua Vega Akvaryum iyi bir seçenek. Hele çocuklarınız varsa onlar için de harika bir deneyim olacak. Girişler de bir süreliğine indirimli. Tam 15 TL, öğrenci 10 TL. Bence kaçırmayın:)

aqua-vega-akvaryum

18 May 2012

Mobilya Yenileme

Geçtiğimiz haftalarda klasik Bauhaus turlarımızdan birinde daha fazla dayanamayarak Black&Decker marka ahşap kesme ve zımpara makinasını alarak mobilya yenileme işimde bir adım ileri gittim.. Eşim reyon görevlisine dert yanıyor, "kadınlar incik boncuk diye ölür, bizimki nerde hırdavat oraya dalıyor, yakında marangozhane açacağız sayesinde" diye.

zimpara-ve-ahsap-kesme-makinasi

Daha önceki yazılarımdan birinde ikinci el eşya satan bir arkadaşımızdan bahsetmiştim. Ara sıra ziyaret ettiğimizde özellikle tembih ediyorum, oymalı, kıvrımlı, orjinal eline ne düşerse mutlaka haberim olsun diye. Son ziyaretimizde bu nefis parçayı gördüm ve bayıldım. Hemen aldık eve getirdik ama zımparası gözümde büyüdüğünden bekletiyordum.

eski-masa-nasil-yenilenir

Önce zımparalayıp tozunu aldım.

eski-masa-nasil-zimparalanir

Sonra yıpranan ve çatlayan yerlerini ahşap tutkalıyla doldurdum.

eski-masa-zimparalama

Son olarak ise Polisan Matrix beyaz boyayla 4-5 kat boyadım. Küçük boy kutuyla bu boyutta bir mobilyayı rahatlıkla boyuyorsunuz, hatta bir sehpa boyayacak kadar da artıyor. Bir de boyanın özelliğinden dolayı vernik istemiyor, bu da işin en güzel tarafı.

ahsap-mobilya-boyama

ahsap-mobilya-boyama

ahsap-mobilya-boyama

Denemek isteyenlere benden bir tavsiye; fırçaya boyayı çok aldığınızda akıyor ve o an farketmeseniz de sonradan minik damlacıklar size el sallıyor. Bir daha ki sefere buna dikkat edeceğim.
Herkese mutlu bir haftasonu dilerim:)

17 May 2012

Aklına İlk Geleni Ya Da Ağzına Geleni

Damla'cım beni mimlemiş, aklımıza ilk geleni silmeden yazacakmışız. Madem öyle hazlihazırda midemi bulandıran bir konuyu paylaşayım.

Efendim biz büroda üç kişiyiz. Ben, eşim ve ortağımız. Benimle ya da eşimle görüşmeye gelen kişiler kendi halinde insanlardır, gelirler, görüşürler ve edepleriyle giderler. Hani ısrar kıyamet bir bardak çay bile içiremezsiniz.

Ortağımıza gelince... Şimdi çevre olarak kendisi bir siyasi partinin il yönetiminde, amcası adliyenin en tanınmış ve sevilen hakimlerinden. Çocukluğundan beri de hep bu tarz kalabalık ortamlarda bulunduğundan hani şahsen içinde bulunmayı pek de tercih etmeyeceğim ortamlarda ziyadesiyle bulunmuş.Bu nedenle bizim büroya eski vekiller, belediye başkanları, ne bileyim Türk Siyasi Tarihinde kendilerine totolarının büyüklüğüne göre az çok yer bulmuş pek çok şahsiyet girer. Ancaaak çıkmaz!!!

Hani yukarıda bahsettiğim edebiyle gitme meselesi var ya, hah o yok işte:) Bizim büro, öyle günlerde oluyor sana 5 yıldızlı bir otel!! Aman efendim kimler gelmiş, ooo siz de mi burdaydınız, biz de tam kalkıyorduk, aman gitmeyin biz yeni geldik, o halde tamam kalalım gibi diyaloglara kulaklarımız aşinadır vesselam. Artık çay, kahve, yemek, toplantı odasında sigaradan oluşan koca bir bulut ki, içilen sigaranın markasına ve ağırlığına göre bu buluta bir de koku ekleniyor. Artık gerisini siz düşünün.

Hadi bunlar tamam da asıl senin derdin ne derseniz, itiraf ediyorum efendim, TUVALET!!! Öyle  eu deu falan diye ağzımı yamuklaştırıp kibarlaşamayacağım, bildiğiniz tuvaletten bahsediyorum. Bizim büroda koridorun en sonundaki oda benimdir ve bilin bakalım odanın hemen yan tarafında ne var? Bildiniz, tuvalet efendim:)

Şimdi bu zat-ı muhteremler var ya, hani dışarda takım elbiseli falan, görünce bir halt zannettiğimiz adamlar, aslında ne olduklarını tam da tuvalete girince belli ediyorlar. Hayır anlamıyorum ki arkadaş, 10 yıldır tutuyordun da bizim büroyu mu bekledin, kapıdan girip merhaba diyen soluğu tuvalette alıyor, sanki kapıdaki tabelada ismimiz değil de GİRİN VE İHTİYAÇLARINIZI GİDERİN (kibar olmalıyım, kibar olmalıyım:) yazıyor!!! Ya da tuvalette lider kuruluş, bir kere girin asla pişman olmayacaksınız da olabilir, bir giren bir daha çıkmadığına göre:)

tuvalet-karikatür
Dün abartmıyorum arka arkaya 5-6 kişi girdi tuvalete, artık sonuncuda benim gözlerim kararmış, eşime "bu ne yaaa, bu neeee" diye sızlandığımı biliyorum, gerisini hatırlamıyorum. Sana ne tuvaletteki adamdan derseniz haklı olabilirsiniz, ama kardeşim bir burun bu kadar sesli nasıl silinebilir, beynin aktı lavaboya hala neyin peşindesin arkadaşım, değil mi ama? İşin en kötü tarafı da her büyük temizliğin bir sonraki günü büroya baskın yapmaları.

Tam her taraf misler gibi olmuş, çiçek gibi kokuyor derken, ertesi gün ellerinde sigaralarıyla bıyıklı amcalar doluşuyor büroya. Bundan bir zaman önceye kadar sifon çekmekten bile acizlerdi ama koca puntalarla sifonun hemen üstüne "SİFONU ÇEK" yazısını yapıştırdım da bir bakıma rahatladım, şimdi bunlara "SİFONU ÇEKER MİSİNİZ LÜTFEN" yazsam bu önemli sorumluluğu kendi iradelerine falan bıraktığımı sanp yanılırlar. O yüzden en azından sifon konusunu sağlama aldım, vicdanım rahat.

tuvalet-karikatür
Tüm bu yıpratıcı süreç sonrasında olanlar ise bünyede bir yabancılaşma, tuvaletle tüm ilişiği kesme, çamaşır suyu, tuz ruhu hatta varsa en kalitelisinden asit arayışlarına girişme gibi bir dolu zaman alan uğraşların parçası olma. Gelmeyin kardeşim, gelecekseniz de rica ederim tuvaletinizi yapın öyle gelin.

16 May 2012

Ronald Opus Nasıl Öldü?


ronald-opus-nasil-oldu

Fakülte yıllarında bize sıkça örnek olarak verilen, hala duymamışlar içinse ilgi çekici bir olay. Amerikan Adli Tıp Derneği'nin eski başkanı Don Harper Mills, 1994 yılında derneğin ödül töreninde anlatıyor:

23 Mart 1994'te Ronald Opus'un cesedini inceleyen adli tabip, adamın başından vurularak öldürüldüğü sonucuna vardı. On katlı bir binanın tepesinden intihar etmek üzere aşağı atlamıştı ve geride bıraktığı notta da umudunun kalmadığını dile getiriyordu. Ancak dokuzuncu kattan geçerken pencereden gelen bir kurşun başına isabet etmiş ve anında ölümüne neden olmuştu. Apartmanın sekizinci kat penceresi düzeyinde cam silicileri korumak için bir ağ vardı ama, ne silahı çeken kişi, ne de Opus bu ağın varlığından haberdardı. Yani kurşun olmasaydı Opus'un intihar girişimi başarısızlıkla sonuçlanacak ve kurtulacaktı.

‘‘Normal olarak intihar etmeye karar veren bir kişi eninde sonunda amacına ulaşır, ancak mekanizma onun tasarladığı biçimde gelişmeyebilir. Opus'un dokuz kat aşağıda yere çakılarak ölmesi onun ölüm nedenini intihardan cinayete çevirmeyecekti. Ancak intihar girişiminin başarısızlıkla sonuçlanacak olması nedeniyle, adli tabip bir cinayetle karşı karşıya olduğuna karar verdi.’’ diye devam etti Mills.

Silahın ateşlendiği dokuzuncu katta yaşlı bir adamla karısı yaşıyordu. Şiddetli bir tartışmaya girmişlerdi ve adam karısını silahla tehdit ediyordu. O kadar kızmıştı ki, tetiği çekti, karısını ıskalayan kurşun pencereye yöneldi ve Opus'a isabet etti. Bir insan A şahsını öldürmeye çalışırken B şahsını öldürdüğü takdirde, B'yi öldürmekle suçlanırdı.

İşte bu suçlamayla karşılaştıklarında yaşlı adam da karısı da çok şaşırdı, çünkü silahın dolu olduğundan haberleri yoktu. Adam, karısını dolu olmayan silahla korkutmayı alışkanlık haline getirmişti, öldürmeye niyeti yoktu. Demek ki, Opus kaza sonucu ölmüştü.

Ancak soruşturma devam ederken bir tanık ortaya çıktı ve altı hafta önce yaşlı çiftin oğlunu silahı doldururken gördüğünü söyledi. Anlaşıldığı kadarıyla yaşlı kadın oğlundan mali desteğini çekmişti ve babasının silahla korkutma huyunu bilen oğul, babasının annesini vuracağını hesaplayarak silahı doldurmuştu. İşin yönü yine değişmişti. Bu durumda yaşlı çiftin oğlu Ronald Opus cinayetinin zanlısı oluyordu.

Ama kaderin cilvesi bu kadarla kalmıyordu. Soruşturma ilerleyince, cinayet zanlısının, annesini öldürme planı başarıyla işlemediği için umutsuzluğa kapılanın Ronald Opus'un ta kendisi olduğu anlaşıldı. İşte bu nedenle 23 Mart günü on katlı binadan atlamış, dokuzuncu kat penceresinden gelen kurşunun isabet etmesi sonucu ölmüştü.
Adli tabip olayın intihar olduğuna karar vererek dosyayı kapattı.

Mills, bu olayı hem kendisini hem de dostlarını eğlendirmek ve bazı küçük ayrıntılara dikkat çekmek için uydurduğunu açıkladığında, Ronald Opus çoktan şehir efsanesine dönüşmüştü bile.

Bu küçük ama ceza hukukçuları için iyi bir sınav sorusu olan hikaye bugüne kadar pek çok film ve dizide yer buldu kendisine. Law&Order, Homicide, Magnolia, CSI:Miami bunlardan birkaçı.

Hikaye genel olarak bakıldığında tam bir kısır döngü esasında. Zaten kurtulacakmış derseniz karşınıza silah çıkıyor, hiç şansı yokmuş, zaten ölecekmiş derseniz de size 8. kata gerilmiş olan ağı anımsatmak isterim.

Ahşap Tepsiye Peçete Dekupaj Nasıl Uygulanır?

Herkese merhaba! Nasılsınız? Bugün sizlerle peçete dekupaj tekniği uyguladığım ve el boyamasıyla tamamladığım ahşap tepsimi paylaşmak istiy...