30 May 2016

Küçük Prens Erkek Bebek Anı Albümü

küçük-prens-anı-albümü

 Herkese merhaba! Bu albümü hazırladığımda minik Mete henüz dünyaya gelmemişti. İstanbul'dan Yeliz Hanım bana ulaşarak çok yakın bir arkadaşının doğacak bebeği için bir albüm rica etti. Arkadaşının tam bir Küçük Prens hayranı olduğunu, bebeği ile ilgili tüm hazırlıklarda Küçük Prens temasını tercih ettiğini belirtti. Böylece albümün teması da belirlenmiş oldu.

erkek-bebek-anı-albumu
küçük-prens-anı-albümü

Küçük Prens'i yıllar önce okumuştum, fırsat bu fırsat deyip hemen kitaplıktan aldım ve tekrar okudum. Okuyanlar bilir, o son sayfadan sonra neredeyse elle tutulabilen koca bir hüzün gelip oturur göğsünüze. İnsanın sarıp sarmalayası gelir Küçük Prens'i, gitme de ölür gibi olma diyesi falan...Her neyse, okudum işte tekrar ve oradaki o yumruk gibi sözleri de albümün fotoğraf kartlarında kullandım. Küçük prens grafiğini de başka resimlerle kombinleyip kendi yorumumu kapağa yansıttım.
kişiye-özel-fotoğraf-albümü

kişiye-özel-anı-albümü
Bu albümde kullandığım seri son derece soft renklerden oluşuyordu. Bu nedenle lacivert karton kullanarak renk karşıtlığı sağladım.Bence yakıştı:)
kişiye-özel-fotograf-albümü

kişiye özel-anı-albümü

küçük-prens-anı-albümü

küçük-prens-anı-albümü

Minik Mete'ye ailesi ile birlikte uzun ve sağlıklı bir ömür diliyorum. Hep güzel anıları olur inşallah. Albümün videosunu izlemek, detaylara HD bakmak isterseniz, hemen aşağıda:) Keyifli seyirler:)

29 May 2016

Ela Masal-2.Yaş

Canım yavrum, 

Sen hayatımızın anlamı, kuzumuz, bebeğimiz, aldığımız her nefeste, attığımız her adımda düşündüğümüz ilk şey olalı bugün tam 2 sene oldu. Ne kadar çabuk geçti, ne zaman büyüdün, yürüdün, koştun? Ne zaman başladın konuşmaya, ne zaman kendi tercihlerin, müzik zevkin, damak tadın oluştu? Öyle oynamayı, o hareketleri yapmayı, o tuşa basınca sonucunun ne olacağını nereden öğrendin? Neden madi (mavi) değil de ammıngı (kırmızı)?

Çevrendeki herkesi o kadar çok seviyosun ki...Sevdiklerinin isimlerinin sonuna  hep menim kelimesini ekliyosun. Sana kızdığımızda bile hemen annem menim, babam menim diyosun...  Liste anneannem menim, dedem menim şeklinde uzayıp gidiyor...
Gün geçtikçe büyüyosun yavru kuşum, boyun uzuyo, kilo alıyosun. Dolabından sürekli bişeyler kaldırıyorum hatıralık ve ben bu duruma her anne gibi hem üzülüyorum hem seviniyorum.

Bebeğim, adını bilmediğin, ne işe yaradığını çözemediğin pek bir şey kalmadı. Neyi sorsak gösteriyosun ya da Elaca adını söylüyosun. O yüzden sana çaktırmadan bişeyler konuşmak eskisi gibi çok mümkün değil. Hemen burada bir şey anlatıcam ki kayıtlara geçsin. Banu teyzen ve bize geldiler biliyosun. Teyzen Elif'in çorabını çıkardı, çünkü hava çok sıcaktı. Sen çorapsız gezmeyi pek sevmediğinden Elif'i bir süre izledin ve sonra gidip dolabından mor renkli bir çorap getirdin ve Elif'e verdin. Elif almak istemedi ama sen zorlamaya devam ettin. Sonra durdun, tekrar bir durum değerlendirmesi yaptın, bu defa dolabına gidip tüm çoraplarının durduğu kutuyu getirip Elif'e verdin. Sanırım Elif'in mor çorabı sevmediğini ama diğer renkteki çoraplarından mutlaka birini seveceğini düşündün. Zarif yavrum benim, senin o güzel aklını yerim ben, maaşallah sana annecim:)



Çok düzenlisin pamuk kızım benim, sabah kalkar kalkmaz ortalıkta ne var ne yok topluyosun, toplayamadıklarını ise bize gösterip kaldırmamızı bekliyosun. Yamuk duran sandalyelere, açık duran banyo kapılarına gıcık oluyosun ayrıca:) Boya kalemlerini, legolarını, dekorasyon dergilerini çok seviyosun. Ama en en en çok sevdiğin, herhangi bir dolabı, ıvır zıvır dolu çekmeceyi son kırıntısına kadar boşaltıp sonra içinden çıkanları askeri düzende, bildiğin ip gibi yere dizmek. O yüzden marketlerde her ne kadar sen "anne baba-elim" diye diretsen de (yani elimizden tutarak yürümek istesen de) arabandan pek indirmiyoruz reyonları koruma adına:) Çok yufka yüreklisin canımın içi. Hiçbir yerimizin ağrımasına acımasına dayanamıyorsun. Ya ağlıyorsun ya öpüyorsun ya da o minik ellerinle ovmaya başlıyorsun. Kıyamam sana, minik kuzum benim:)

Hala her gün yeni bir hareket, bir davranış, değişik bir ses, mimik, tepki, mutlaka bizi şaşırtacak yeni  bir sürprizin oluyor mutlaka. Biz şaşkın bir halde sana bakıp nasıl ya falan derken sen o sanki yüz yıldır yaşayan bilmiş bir teyze edasında gözlerini süzüp sırıta sırıta halimizle eğleniyorsun:) Canım benim:)
Anlatacak çok şey var ama hepsini yazmaya kalksam roman olur canımın içi. Seni doğurduğum güne şükürler olsun. Seni bize verene şükürler olsun. Allah nazarlardan saklasın seni güzel kızım benim. Geçen seneki hislerim hiç değişmedi, dileklerim de aynı, dualarım da. İnşallah çok iyi yürekli, cesur, kendine güvenen, ayakları yere sağlam basan, dürüst bir insan olursun. İyi bir eğitim alıp sevdiğin işi yaparsın. Dilerim bir sürü dil öğrenirsin ve tüm dünyayı gezersin. Bak bunun için iki kez dua ediyorum:) Ve gezdiğin yerlerde, bir sürü insanın hayatına dokunup hepsinde güzel anılar, unutulmayacak izler bırakırsın. Aynı anda pek çok kişinin aklından geçip, yüzleri gülümsetip, hep iyilikle anılan bir insan olursun inşallah. Allah sana güzel yazılar yazsın, hep iyilerle karşılaştırsın can parçam. Çok sağlıklı, çok mutlu, çok uzun bir ömrün olsun. Nice yıllara, nice yaşlara güzel kızım. Daha önce söylemiş miydim nefesim, boğazımdaki düğümüm, kalp çarpıntım, seni çok, çok, çok seviyorum...

26 May 2016

Hatice Öleli 1918 Gün Oldu

Geçen gece saat iki falan. Hobi odasındayım. İçerden kanallar arası son turunu atan eşimin sesini duydum: "Ben bu dedeyi bugün gördüm ama izlememiştim. Tekrarını veriyorlar." dedi. "Neymiş o?" dedim, yanına gittim, baktım. Trt'de yayınlanan Ömür Dediğin programı. Bazı bölümlerini izlemiş ve anlatılan hayatların müthiş etkisinde kalmıştık. Ekranda 81'lik bir dede. İsmi Mustafa. Gözleri kan çanağı. Bir yandan ağlıyor, bir yandan anlatıyor. "Hatice öleli 1918 gün oldu bugün." diyor ama yürek dayanmaz... Tam aşka bak, hizaya gel durumu. Hadi internetten izleyelim dedik. Daha ilk bir kaç cümlede burnumun direği sızlamaya, gözlerim acımaya başladı. Mustafa Dede Hatice'ye olan aşkını, sevgisini öyle bir anlatıyor ki, aksi mümkün değil zaten. Şiirler, sözler, çiçeklere benzetmeler falan...
Hikaye de çok etkileyici. Mustafa Dede'nin annesi, mahallelerinin kızı olan Hatice'yi beğeniyor ve oğluna söylüyor. Mustafa Dede beğenmiyor Hatice'yi, ben o kara kızı almam diyor. Annesi delilik etme oğlum dese de Mustafa Dede inadından vazgeçmiyor. Bir gece rüyasında Hatice'yi görüyor. O gecenin sabahında ikna oluyor ve annesiyle Hatice'yi istemeye gidiyorlar ve bir süre sonra da evleniyorlar. Mustafa Dede'de hafıza zehir gibi, tüm tarihler, günler vs. aklında, hiç unutmamış. Bir gün Hatice'ye kendisini hiç rüyasında görüp görmediğini soruyor. Hatice ise bir kez gördüğünü söylüyor ve başlıyor rüyayı anlatmaya. Gördüğü rüya, Mustafa Dede'nin rüyasının birebir kopyası.

Tabi o bunları anlatırken ben mutfağa gittim, bir deste peçete alıp geldim, sonra hem izledim, hem ağladım. Spiker, amcaya neden hiç evlenmediğini sordu. Biz Mustafa Dede'den önce "niye olacak aşkından tabi" gibi sözler gevelerken. Mustafa Dede cevap verdi: "Hatice'ye benzeyeni bulamadım." Biz şok, biz manşet!!! İşte tam o anda, o bizim 81'lik, aşkından ölen romantik delikanlı esas bombayı patlattı: "Buradan tüm Türkiye'ye sesleniyorum, yalnızlık Allah'a mahsus, benimle aynı saatte uyanacak, namazını kılacak, benimle Hatice'nin mezarında dua edecek, bana uyacak biri varsa ben evlenmek istiyorum." Biz dumur olmuş bir halde ekrana bakakalırken video da son buldu. Ne yani bu saatte boşuna mı ağladım ya dedim:) Tamam elbette yalnızlık Allah'a mahsus, kimse yalnız ölmesin de böyle belgesellere konu olan bir aşkın devamında söylenecek en doğru söz, hele hele 81 yaşındaysanız, Hatice'ye kavuşacağım günü sabırsızlıkla bekliyorum falan olmalıydı bence. Koca aşk, döndü dolaştı, "Ben karı istiremmmm" e bağlandı ya, daha ne diyeyim, pes:)

16 May 2016

Kızlık Soyadı-Kocanın Soyadı

Bilmiyorum siz ne düşünürsünüz ama ben kadınların evlendikleri zaman kendi soy isimlerini kullanmalarından yanayım. Bunun feminist olmakla, ne bileyim aman kadınlar kendini ezdirmesin klişesiyle falan bir ilgisi yok. Sonuçta bu durum farklı ülkelerde farklı şekillerde hayata geçirilen ve yasalarla korunan toplumsal bir düzenleme. 

Bu düzenlemelerin bazıları oldukça ilginç. Mesela Quebec'te kadının evlendikten sonra eşinin soyadını alması yasak.( Burada esas korunan kadın mı yoksa kadının babası mı merak ettim. Tabi doğan çocukların kimin soyadını taşıdığı tam da bu noktada önem arz ediyor.) Fransa'da da benzer bir düzenleme var ama istisna olarak eşler birbirlerinin soyadını bazı durumlarda kullanabiliyorlar. İtalya'da kadınların kendi soyadlarını bırakmaları yasak ama talep halinde evlilikle birlikte eşin soyadını kendi soyadlarına ekletebiliyorlar. Malezya ve Kore'de kadınların kızlık soyadını koruması esas ve kocanın soyadı alınmalı şeklinde bir yasa da yok.

Buna karşılık Japonya'da evlenen çiftlerin eşlerden birinin soyadını alması gerekiyor ve çoğunlukla kadınlar erkeklerin soyadını alıyor. Amerika'da ise kadınların sadece %30'u kendi soyadını kullanmayı tercih ediyor.

kizlik-soyadi

Benim istatistiklere bakarsak, iş çevremde yer alan kadınların neredeyse tamamı kendi soy isimlerini kullanırken yakın çevremden evlenen kadınlar eşlerinin soy isimlerini kullanmayı tercih ediyor.

İki kardeşim de evli mesela. İkisi de dediğim gibi eşlerinin soyadını tercih etti. Ama ben nedense bir türlü benimseyemedim bu durumu. Kardeşime doğumgünü için bir kargo yollamıştım ve soy ismini bir türlü hatırlayamadım. Tamam hatırladım deyip yazdığım soyadı ise yanlış çıktı, pes! Kargo teslimi gecikti, bir sürü sorun yaşadık falan. Kardeşim de "aşk olsun abla" dedi bana, suratıma suratıma "shame on you" demeyecek kadar terbiyeli çünkü:)

Benim duruma bakış açım şu şekilde: Şimdi düşünün. 28 yaşında bir kadın. Ayşe Yiğit diyelim adına. O güne kadar okumuş yazmış, dil öğrenmiş, gezmiş, tozmuş. Kariyer yapmış. Sınavlara girmiş, dereceler almış. Belli konularda eğitim almış, uzman olmuş. A ve Y harflerinden oluşan bir imzası var. Hem de noter onaylı, sirkülerli. Bir sürü tanıdık, eş-dost... Ya da tam tersi, daha dar bir çevrede yaşayan ama yine de kendi eşrafında tanınan bir Ayşe de olabilir bu kişi, fark etmez. Sonuçta bir hayat yaşamış. Onun hayatı. Adıyla sanıyla onun hayatı. Sonra evlenmiş ve kocasının soyadını almış. Ne olmuş, Ayşe Yılmaz olmuş. Şimdi Ayşe Yılmaz kim? Ne zaman doğdu, kaç yaşında, nasıl biridir, bilen var mı? Yani o güne kadar böyle biri yoktu ki? E işte Ayşe Yiğit değil mi o? Yok değil, Ayşe Yiğit öldü, Allah korusun, ilerde bir gün boşanırlarsa tekrar dirilecek ama o artık Ayşe Yılmaz.

Altı üstü bir kelime ama yıllar sonra boşandığında kendi soyadına yabancılaşan kadınlar da var, boşandıktan sonra sırf küçük kızı okulda zorluk yaşamasın diye nefret ettiği kocasının soyadını kullanmaya devam edenler de. Evlenirken imzasını değiştirip, milyon tane resmi evraka imza atıp sonra ne yapacağını şaşıran da. 

Kocanın soyadının tek başına alınması bana biraz yaşanılan ve geride bırakılan o koskoca hayata vefasızlık gibi geliyor. Kişinin kendi kendini, kendi iradesiyle ve resmen-evet resmen- öldürmesinin yegane örneği. Abarttığımı düşünmüyorum. Sadece evlenmeye kadar olan ismime, ben'e ve tüm yaşadıklarıma sahip çıkıyorum. Tam olarak ne demek istediğimi anlatabildim mi acaba? Burada soyun adının öneminden bahsetmiyorum. Kişinin adı ve soyadıyla birlikte büyüyen, anılan ve onunla özdeşleşen yaşamından, bir imza ile vazgeçmemesi gerektiğine inanıyorum. Hepsi bu. İşin yasal kısmı da serbest bırakılmalı bence, hür olmalı herkes. Tabi geçmişte nadiren örnekleri görülen, ne kocasının ne de ailesinin soyadını istemeyip yeni bir soyadı için mahkemeye başvuran kadınlarınki kadar bir kaya kovuğundan çıkma durumunu kastetmesem de, isteyen kendi soyadı ile devam etmeli, isteyen eş bir diğerinin soyadını alabilmeli. Gerçek ve dozunda özgürlük de bunu gerektirir.

6 May 2016

Aile Hazinemiz Anı Albümü

kişiye-özel-anı-albümü
Herkese merhaba! Kitap okumayı sevip de kitap tanıtımlarıyla ilgili blog sayfalarını takip ediyorsanız Sevgili Eren'i mutlaka tanıyorsunuzdur.
kişiye-özel-anı-albümü
kişiye-özel-anı-albümü
Birgün Bursa'ya gidiyoruz, Eren mail attı, ailesi için bir scrapbook anı albümü istediğini söyledi. Albüm şimdi yayınlanıyor ama biz aylar öncesinden yazışmaya başladık aslında. Eren, diğer müşterilerimden farklı olarak albümün yapım aşamasında ya da sonrasında hiç bir foto istemediğini belirtti. "Tamamen sürpriz olsun" dedi. Sadece albümde kurdele yerine mıknatıs kullanmamı rica etti. 
kişiye-özel-anı-albümü
kişiye-özel-anı-albümü
 Ben de tam da Eren'in ipucu olarak verdiği seriyi kullanarak bu romantik, kendinden ışıltılı, renkli albümü hazırladım.
kişiye-özel-anı-albümü

kişiye-özel-anı-albümü
Albümün kartları içerisine dünyaca ünlü klasiklerin orijinal kitap kapaklarının resmini de ekledim. Kitapları en az benim kadar seven Eren'in hoşuna gideceğinden emin olarak:)Aslında tam da burada bir şey eklemeliyim. Albüm sahibi ne kadar pozitif ise, albümü çalışması o kadar sorunsuz ve keyifli oluyor. Eren'den öyle süper bir enerji aldım ki, maillerinin neredeyse sesli olduğuna ve resmen kahkaha attıklarına yemin edebilirim. İnsanı sürekli motive eden, modunu yükselten, yüzünüzde sebepsiz gülümseler yaratan harika bir insan kendisi. Bence herkesin hayatında en az bir Eren olmalı:)
kişiye-özel-anı-albümü
Asıl sürprizim ise bu el yapımı ayraçlardı. Kullanırken beni hatırlar umarım. Eren'cim güzel anıların olsun, mutlulukla kullan albümünü de, kocaman öpüyorum:)
el-yapımı-ayraç

el-yapımı-ayraç
el-yapımı-ayraç

 Albümün videosunu HD ayarında izlemeyi unutmayın lütfen. Görüşmek dileğiyle, hoşçakalın.

Ahşap Tepsiye Peçete Dekupaj Nasıl Uygulanır?

Herkese merhaba! Nasılsınız? Bugün sizlerle peçete dekupaj tekniği uyguladığım ve el boyamasıyla tamamladığım ahşap tepsimi paylaşmak istiy...