Avukat Ne İse Yarar-2

Avukat ne işe yarar konulu yazıma devam ediyorum.


avukat-ne-ise-yarar

1-Dava harçlarının yüksek olması durumunda, bilirkişi ücretini fahiş bulduğunuzda yine bize kızıp söylenebilirsiniz. Çünkü Yasama organındakiler işi bize bıraktığından ve hakimler de bu işe hiç karışmadığından, bunları biz belirliyoruz.

Örnek: Müvekkil gelir.
-...Bey, kanun değişti, artık kısmi dava açamıyoruz, yani 100 TL ile dava açtığımız günler geride kaldı.
-Nasıl yani?
-Yani, artık tam olarak alacağınız ne kadarsa, harç, bilirkişi ve keşif masrafını peşin peşin yatırıyorsunuz.
  Dava sonunda artan olursa iade ediliyor.
-Yavvv, öyle şey olur mu, daha geçen gün bizim bir tanıdık açtı, beş kuruş vermedi cebinden, bir yanlışınız    
  olmasın?
-Yok yanlışlık falan, artık tüm harçlar peşin alınıyor.
- Olmaz avukatım, sen yanlış biliyorsun, ben gidiyim de o dava açan arkadaşa bir danışayım. O kadar parayı
  bilirkişilere yediremem.
Fazla sürmez, birkaç gün sonra gelir mecburen, ama yine de tam parayı getirmez, üstünü size tamamlatmaya çalışır.

2- Dava aşamasında biz avukatınız olsak bile, mutlaka bildiğiniz tüm avukat, emekli hâkim-savcı, yazı işleri müdürü, zabıt katibi, mübaşir ve hatta başından buna benzer bir dava geçmiş olan tüm dostlarınıza ve mahalle bakkalına danışıp bize iletin. Onların fikirleri bizim için çok önemli. Nasıl olsa işinizi bedava yaptığımız için hiç olmazsa hukuki bilgileri ve gerekli talimatları alalım sizden.

Örnek: Müvekkil şirketin 3-4 trilyonluk alacağı bulunmakta ancak harcının yüksekliğinden dolayı davayı adli yardım vasıtasıyla açmak istemektedir. Oysa adli yardım yalnız gerçek kişilere hizmet eden bir kurumdur.Laftan anlamayan müvekkil ısrarla, başka bir arkadaşının şirketi adına dava açarken adli yardımdan faydalandığını iddia etmektedir.
-Mümkün değil, adli yardım yoksul insanlar için getirilmiş bir kurumdur.
-Sen yanlış biliyorsun, arkadaşım açtı, hiç para vermedi. Hatta bilmem kim de aynı şeyi söyledi. İnanmazsan ona sor, bence yanılıyorsun, sen bu konuyu bir araştırıver.
Bu esnada avukat şüpheye düşer ve nihai çözüm olarak gidip durumu yetkilisine sorar ve aldığı cevap pek tabii olumsuzdur.
-Yok, olmuyormuş, şirketin o kadar alacağı varsa, parası da vardır diyorlar.
-Bu işte kesin bir yanlışlık var, o dediğim kişinin numarasını vermiş miydim sana? Sen onunla bir görüş.
-????

3-İşin başlangıcında, size davanızın kazanılmasının çok zor olduğunu, hatta haksız olduğunuzu söylemiş olsak bile, dava kaybedildiğinde bu gene de sadece bizim suçumuzdur.Siz adam öldürmüş olabilirsiniz, ama beraat kararı alamayan avukat her zaman hatalıdır.

Örnek: Müvekkil, maaşını ödemeyen lokanta sahibini takip etmiş ve bir hastanenin önünde usturayla yüzünü parçalamıştır. Lokanta sahibinin yüzünde sabit iz kalması kuvvetle muhtemeldir. Lokanta sahibi ise müvekkilin kasadan para çaldığını, bu nedenle işten attığını ileri sürmektedir. Avukat karakola çağrılır ve görüşme başlar.
-Neden yaptın?
-Paramı vermedi, onun yüzünden para cezamı ödeyemedin, hapse gireceğim, ben akıl hastayım, ağır tahrik var vs...
-Doğruyu söyle, adamı takip ettin mi?
-Hayır tesadüfen gördüm.
-Usturayı nereden buldun?
-Benim o, hep yanımda taşırım.
-Bu iş için özel olarak almadın yani?
-Hayır.
Sonuçta müvekkilin usturayı satın alarak lokanta sahibini takip ettiği ve suratını bile isteye parçaladığı ortaya çıkar. Dava sonucunda alacağı ceza gününe varıncaya kadar müvekkil ve ailesine bildirilir. Karar açıklanır ve tam da avukatın söylediği cezayı alır müvekkil. Annesi feryat figan avukata bağırmaktadır, hep senin yüzünden oldu diye...

4-Boşanma davanıza bakıyorsak eğer, bizi saat başı arayıp konu ile ilgili veya ilgisiz son gelişmeleri lütfen bildirin. Kayınvalidenizin görümcenize dedikleri, sabahı beklemeyecek kadar acildir bizim için.


Örnek: Boşanma davaları her avukat için ailenin özeline girmek, en bilinmeyen sırlarını öğrenmek anlamına gelir. Bu nedenle bir süre sonra, yatak odası sorunlarını ayrıntılı olarak bildiğiniz müvekkil size aileden biri gibi davranmaya başlar. Bu nedenle gece-gündüz demeden, mahallenin bakkalından kasabına, dayısının torunundan halasının kızına kadar bu konuda master degree seviyesinde tahsil görmüş tüm tanıdıklarının fikir ve deneyimlerini size canlı yayınla iletir. Aslında kötü niyet yoktur çoğunda, ilk kez davalarla haşır neşir olmuş bir bünyenin telaşıdır sadece ama, bu durum çok bilmişlik ya da akıl verme seviyesine ulaştığı an, çizgiyi çekmeli, müvekkile yer ve konumu nazikçe bildirilmeli ve davadan çekilme uyarısıyla da konu kapatılmalıdır.

5-Davanızın uzaması, hâkim değişikliği, bilirkişinin raporunu geç vermesi, duruşma tarihinin uzun aralarla verilmesinden kaynaklansa da iktidarı ele geçirip bunları düzeltmediğimiz için yine bizim suçumuzdur. Davanıza bakan hâkimi veya savcıyı tanıyan bir yakınınız var ise mutlaka onu devreye sokun, böylece probleminizi avukatsız çözebilirsiniz. Zaten hâkim ve savcılar da sizden bunu beklerler ve bu çok hoşlarına giden bir yoldur.


Örnek: Hangi mahkemede açılmış olursa olsun, müvekkilin adliyeden mutlaka bir tanıdığı vardır. Tanıdığı kişi mübaşir dahi olsa, onun gözünde avukatından çok daha üst mertebededir ve her fırsatta sizi o kişiye yönlendirmeye çalışır. Davanın görüldüğü mahkeme ile o tanıdığın çalıştığı kalem arasında muhtemelen 4 kat ve sayısız koridor vardır. Ama yine de "sen onu bir gör, o bizim işleri hızlandırır" inadından vazgeçiremezsiniz. En iyisi hiç bulaşmamaktır. Zira her kalemin bir horozu vardır ve hiçbir kalem başka bir kalemin işlerine karışmasından hoşlanmaz. Aynısı ve daha fazlası hakimler ve savcılar için de geçerlidir.

6-Bir borcunuz dolayısıyla hakkınızda icra takibi yapılmışsa bunun tek sorumlusu alacaklınızın avukatıdır. Bu avukat evinize veya iş yerinize hacze geldiğinde ona dilediğinizi yapma hakkınız vardır. Küfür edin tehdit edin, dövün hatta öldürün… İşte bu konuda özgürlüklerin en genişine sahipsinizdir. Bu özgürlüğünüzü kullanmadan, durum hakkında bizden görüş almanıza gerek yoktur, biz gereğini sizden iyi bilecek değiliz ya. Karşı tarafın avukatı, artık meslektaşımız değil bizim düşmanımızdır. Adliye koridorunda onunla sohbet ediyorsak, bu aslında iki yakın arkadaş (belki de sınıf arkadaşı) olmamızın değil, sizi satmış olduğumuzu bir göstergesidir.

Örnek: Meslektaşlarımıza yapılan saldırılar diğer pek çok meslek gurubu gibi son derece üzücü ve can sıkıcıdır. Bugüne kadar pek çok avukat öldürülmüş, saldırıya ve hatta tecavüze uğramıştır. Avukatı kendi sorunlarında bir taraf ya da hasım olarak görmek bir insanın düşebileceği en büyük yanılgıdır. Avukat sadece bir aracı ve hakkın kazanılmasında yardımcıdır.  Bir davada karşı tarafın avukatıyla fakülteden arkadaş olmanız çok büyük bir tesadüf değildir çoğu zaman. Ama bazı kıt akıllar, sizin arkadaşınızla yapacağınız beş dakikalık bir sohbeti dahi bir pazarlama girişimi olarak görmeye meyillidir.

7-Türkiye'de davalara Amerikan filmlerinde görüldüğü gibi bakılabilir. Avukatınız uzun uzun savunma yapmıyorsa, tanıklara kendisi sorular sorup onların yalanlarını ortaya çıkartamıyorsa bunu onun beceriksizliğine verin. Hatta bu avukat duruşmaya tam olarak saat kaçta girileceğini bile bilmez, sizi duruşma kapısında bekletirse onu azledip tazminat isteyin.
 Yemin ederken filmlerde gördüğünüz gibi sağ elinizi kaldırmayı sakın unutmayın. Biz de bunu Hukuk Fakültesinde öğrenemedik, Amerikan filmlerinden öğrendik zaten. 

Örnek: Çapraz sorgu sistemi daha yeni yeni ceza mahkemelerinde görülmeye başlanan bir durumdur. Amaç sanıkların birbirlerini suçlaması neticesinde ortalığın karışması ve bazı gerçeklerin bu yolla ortaya çıkarılmasıdır. Türkiye'de hiçbir avukat sorusunu doğrudan tanığa soramaz. Soru hakime yöneltilir, hakim de soruyu tanığa iletir.  Ayrıca yemin edilirken ayağa kalkmanın zorunlu olduğundan bihaber pek çok kişi, neredeyse tüm yargılama aşamasında size ders verecek kadar engin bilgiye sahiptir.

8-Sizin işinizi yaparken tek amacımız adalet, daha doğrusu sizin için adalettir; Bize para teklif etmenize gerek yoktur; Biz başka işlerden kazanırız nasıl olsa… Hatta bizi size tavsiye eden ortak dostumuz, şüphesiz size bizim ücretsiz avukatlık yaptığımızı söylemiştir. Hatta isterseniz öğlene doğru gelin de size yemek ısmarlayalım. Tahsil edilmiş parayı bizden almaya geldiğinizde makbuz imzalama zahmetine hiç katlanmayın. Hafızanız ve mertliğiniz bizim için yeterlidir, inkar edecek, hatta dava açıp bir kere daha isteyecek değilsiniz ya.

Örnek: Kulakları çınlasın,  staj esnasında dersimize giren hocamız, en büyük düşmanınız müvekkiliniz derdi. Sakın ola, müvekkilden aldığınız parayı özel işlerinize harcamayın ve alıp-verdiğiniz her para için müvekkilinizden imza alın diye eklerdi. Yalnız para değil tabii, işini yaptığınız her müvekkilden sizden ne talep ettiğini ayrıntılı olarak yazdırıp imzalatmak ileride yaşanacak sorunların önüne geçer. Bir müvekkilim, feragat ederek haklarından vazgeçtiği belgeyi, büromu 10 kez basarak benden almaya çalışmıştı, en sonunda kağıdı gözlerinin önünde parçalayarak avucuna koydum, adamı da kapı dışarı ettim.

Okurken güldüğümüz ancak avukat-müvekkil ilişkisinde gelinen noktayı anlatması bakımından düşündürücü mevzular bunlar. Elbette çok kıymetli, istisnai insanlar var, sizi anlayan, davayı kaybettiğinizde dahi emeğinize saygı gösterip sizi teselli eden, işini masrafıyla getiren, sizi yormayan  insanlar yok değil. Ama sayıları öyle az ki... Her ne kadar son düzenlemelerle yargının sac ayaklarından biri olan avukat saf dışı edilmeye çalışılsa da, işimizi güvenli ve huzurlu bir şekilde yaptığımız günleri de görürüz umarım.

Yorumlar

fiamma dedi ki…
Baharcığım pastayı ne kadar ince dilimlersen dilimle daima iki yüzü vardır. Sen kendince haklısın ama insanlar bu ülkede öyle dolandırılıp her kurum ve kişi tarafından öyle kandırılmışlardır ki hep güvensiz yetişmişlerdir. Bankacılıkta da var bu mesela, hep diğer bankanın veya şubenin memuru doğru söyler, faizi hep biz fazla hesaplarız, kanuni takipte aldığımız masrafları cebimize indiririz, bir de enterbiyesizine çatarsan hesabı kapatırken haram zıkkım olsun lafını da bir güzel yeriz. Devlet bankasındaysan hele bütün gün yün örer, dedikodu yapar, arkadaşlarınla telefonla konuşur, tırnak törpülersin, bir de laklakla geçer günün. Çalışma hayatım boyunca 3 şube değiştirdim bir tanesi de bana rastlamadı, değil tırnak törpülemeyi tuvalete gitmeyi bile hesap ettim, öğlen yemeği saatini bilmedim. Yanlız hukuk başkadır, başka olmalıdır, bir tane doğru vardır ve yasalar doğrudan yanadır. Ama bu ülkede malesef hukuk yok, 7 yaşındaki çocuğu sorsan kolaylıkla cevaplayabileceği bir dava yüzünden 7 yıldır Petrokent diye bir şirketle temyizlerle mahkemelerle uğraşıp duruyoruz, iş inada bindi, bir bilirkişi ücreti 375 tl, mahkeme masrafları öyle,tüm davaları kazanmamıza rağmen hukuk bir türlü işlemiyor. İşletilemiyor adamlar cezalandırılamıyor çünkü cezayı uygulayacak kurum yok.Bir dava 7 yıl sürer mi? İnsanlar uzayan davaları karşısında tek muhattap avukatları görmeleriözellikle bu yüzden. Bir de her meslekte olduğu gibi sizin içinizde de 2-3 çürük elma tüm camiayı karalıyor. Çok davaya girdim kanuni takipler dolayısıyla:)) hakimin karşısında çok dizildik, o filmlerdeki gibi mahkeme salonlarına hiç düşemedim, nedense hep duvar dibine dizildik durduk, hakim yüzümüze bile bakmadı üstelik konuşturmadı bile, avukatımız bile konuşamadı, dosyadan okudu karara bağladı veya erteledi:))
deeptone dedi ki…
ha ha ha evet hep avukatlar suçludur.
:):):)
ya baksana bak, avukatlara karşı hep bir olumsuz kanı vardır. sevilmeyen mesleklerdendir. yani avukat olan kişi için değil avukat olmayan genel halk açısından. acaba sana da böle hissettiriyorlamı ki.
rebeltakipte dedi ki…
avukat olmak gerçekten de çok zor,bol bol kolaylıklar diliyorum ;)
CEPAYNASI dedi ki…
sanırım en iyisi noter olmak...
müşteri olacak mı? kaygısı yok,
sistem müşteri yolluyor...
pazarlık yok,kuruşuna kadar alınıyor...
vergicilerle sıkıntı yok her iş faturalandırılıyor...
üstelik bir imza yetkilisi var,mesai zorunluluğu da yok...
şimdi ki aklım olsa noter olurdum:)
bahar006 dedi ki…
Fiammam, bu ülkede hukuk yok demişsin ya, işte anahtar kelime bu bence, işlerin yürümemesi, rüşvetin her aşamada ve fütursuzca devreye girmesi, işi olmasına rağmen bir sigara parası koparmadan parmağını oynatmayan mercimek beyinliler yüzünden hukuk yok maalesef. Daha da bir sürü sebep. Hakimler evet genelde pek kimsenin yüzüne bakmazlar, ama hakimi zıplatacak sihirli bir cümle kullanırsan, davanın sonuna kadar gözlerini senden ayırmaz:))



Deep, genel kanıya bir istisnayım sanırım:)Benim müvekkillerim sever beni, yani en azından sever görünüyorlar. Bunu şurdan anlıyorum, işleri bittikten sonra da halimi hatırımı sormayı ihmal etmiyorlar, görüşmeye devam ediyoruz. Ama bilmediğim ve benden nefret edenler vardır belki.

Rebelcim, çok teşekkürler:)

Cepaynam haklısın, noterlik en rahatı ama ben 50 yaşında gelecek huzuru ne yapayım:)) Sıra bana gelene kadar yaşlanmış olucam maalesef:))
CANIM YAZIYI OKUDUM BENİ AŞTI YAHU..
SENDE BİLGİLER SÜPERMİŞ..
MESLEĞİNİ MERAK ETTİM ŞİMDİ...
ELLERİNE SAĞLIK...
DERT ÇOK MEMLEKETTE ÇÖZEN VARMI ACEP....
bahar006 dedi ki…
Canım, güldürdün beni vallahi, mesleğimin ne olduğu çok açık değil mi, ilahi:)) maalesef çözen yok, dertler yerinde sayıyo:)
deeptone dedi ki…
müvekkillerin demediiim ki.
:)
genel olarak avukatlar hakkında olumsuz yargı var ya ondan dedim.
:)
deeptone dedi ki…
müvekkillerin olmayan kişilerle ilgili olarak yaneee.
:)
bücürükveben dedi ki…
Aman Allah'ım iyi ki avukat değilim:)))yalnız korktum şimdi bir yeğenim Bilken'te hukuk okuyor, aslında ben teyzesi olarak hiç istemiyordum ama beni dinlemedi babası da avukat, halası da, onlar mı etkiledi neyse...bu yazını ona da okutacağım:)))
bahar006 dedi ki…
Deep, avukatın genel kanısının temel taşı müvekkilleridir ama:) Avukatı sevmeyen topluluk muhtemelen avukata işi düşmüş ama istediğini alamamış olanlardan oluşuyordur sanırım, bunu aslında avukat olmayanlara sormak lazım, ben de sana sorayım o vakit:)

Müjdem, bunlar birebir gerçek, emin ol, okut bakalım, ne dicek:)
Şu ana kadar mahkemelerle hiç içim işim olmadı umarım bundan sonra da olmaz..
Ama olursa ne yaparım bilmiyorum bu konularda çok cahilim.
Harcların yüksekliğinden bir ara dem vurmuştu gazeteler.
Eğer gerçekten yüksekse bu ülkede adalet aramak zor..
Ama tabi bunun için sağlanan kolaylıklar var mıdır bilmiyorum diyorum ya bu konuda baya bir cahilim.
Ömrüm boyunca da cahil kalıp uzaktan bakmayı yeğlerim.
Her mesleğin (insanlarla çalışılan her mesleğin) büyük zorlukları vardır.
İnsanlarla uğraşmak gerçekten zor.
bücürükveben dedi ki…
Bahar'cığım düşen uçakla ilgili bir yazı buldum, ilgilendiğin için linkini yazdım senin için.
http://www.ilk-kursun.com/haber/110198
bücürükveben dedi ki…
Bahar'ım, sonradan facebook'ta ne görsem beğenirsin!!!
Benim savunduğum Şevval Sam için akp yalakası, yetmez ama evetçi imiş!!! o zaman bu kadına müstahak oh olsun demem lazımmış..ay şoke oldum tüh bir de savundum bu kadını!..

bak burada:
http://www.facebook.com/photo.php?fbid=466878346657929&set=a.334356079910157.89587.143293779016389&type=1&theater
bahar006 dedi ki…
Nursalkımı, Allah düşürmesin diyelim, her dava süreci kendi çapında yıpratıcıdır taraflar için. Evet insanla uğraşıyorsan işin zor ama insanlar var olduğu sürece işin devam edeck burası da güzel yanı bence:)

Müjdem çok saol canım:)
Slm. SSK hastaneleri kapanmadan önceydi. Üniversteye sevk olan hastaların ilaçlarını veriyoruz. İnsanlar hastasını 6-7 km ötedeki üniverste hastanesine yatırıyor, ellerine tutuşturulan reçeteyi temin etmek için SSK hastanesine geliyor, orada da 5 günlük ilaç veriyoruz. Prosedür bu. Ama her seferinde reçetede bir eksiklik oluyor, insanların nüfus cüzdanını rehin alıp reçeteyi düzelttirip gelmesini temine çalışıyoruz. Kaldı ki, nüfus cüzdanı almak suçmuş. Neyse çok kibar bir adamcağızın eşi 40 gündür falan hastanede yatıyormuş, ikide bir ilaç almaya geliyordu. Bir gün yine bir muamele eksiği vardı, tamamlamasını istedik. Adamcağız dolmuş, dolmuş, taştı, camı çerçeveyi indirdi. Bana zarar vermedi ama kendisi personelce etkisiz hale getirilip polise teslim edildi. Hastane polisi bana adamın şikayetçi olduğunu, benim de şikayetçi olmazsam suçlu olacağımı söyleyince ben de şikayetçi oldum. Dava günü, adamın bütün reçetelerini, davaya konu olan günki reçetesini, ne bulduysam dosya yapıp gittim. Elşimle bekledik epeyce, sıramız gelince girdik. Ben tvde gördüğümüz savunmalar falan gibi hakimin sorular sormasını, avukatların itiraz etmesini, savunma makamının birşeyler yapmasını, şahit çağrılmasını, "doğruyu yanlızca doğruyu söyliyeceğime" yemin ettirilmesini falan bekliyorum. Hiç değilse, hakim "olay nasıl oldu" diye bir sormalı değil mi? Hakim iki satır birşey okudu, "şikayetin var mı" dedi, "yok" dedim. Ağzımı açamadan dava kapandı. Allah mahkemenin kaldırımına bile kimseyi düşürmesin. Çok sıkıntılı bir durum. Beklerken, bir bayan avukatın davalı bir aileye hasımlarına karşı söyleyeceklerini öğretmesini gözlemledim. Evin küçük çocuğuna "hakime şunu söyleyeceksin, bunu söyleyeceksin" diye bir dikte ettirişi vardı ki, valla sistemin içine tüküresim geldi. Kadı anlatışa göre verir kararı lafı bu olsa gerek.
Bir de eski SSK hastanelerinin Sağlık Bakanlığına devriyle beraber, elinde kalan ayaktan hasta ilaçlarının Türkiye çapında değişimini yapmayan bir kaç firma ile ilgili bir davası oldu. Biz de bu hastanelerden biriydik ve hazine avukatı davamıza baktı. Göz göre göre, sistemin salaklığı, bir kaç firmanın açık gözlülüğü, avukatımızın pek de cevval olmaması, bilirkişinin neyi nasıl bildiğinin şüphesiyle davayı büyük ölçüde kaybettik. Ben kamu isem, vicdanım rahat değil. Çünkü dava açmak zorunda oldukları halde, dava açmayan hastaneler, bir süre sonra yakın zamanda ellerindeki bu miadı geçik ilaçları imha ederek üstlerindeki kamburdan kurtuldular. Ey salak sistem, madem herkes dava açacaktı, bu hastaneler neden dava açmadılar. Madem açmayanlar affedilecekti, bize niye dava açtırdın? Ey avukat, neden bir dava günü de bizi çağırıp hakimin karşısına konuşturmadın? Asıl önemlisi, ey hakim neyi nasıl bildiği tartışılır bilirkişiyi dinledin de, biz olayın göbeğindeki insanları bir kerecik yanına çağırmadın?
Arkadaşım eşinden boşandı. Eşi avukattı. Kıza eziyet için gidip davayı bir ilçede açtı. Çocukların velayetini üstüne aldı. Hem çocuklara anne baktı, hem çocuklar için babaya nafaka verdi, hem de boşandığı kocasına nafaka ödedi. Evliliğin tüm borçları da kadının üstünde kaldı. Nafakalardan kurtulmak için davalar açıldı. Önce çocukların velayeti anneye geçti. Nafakalarının düşmesi başka bir davayla oldu. Kocaya ödediği nafakadan da ayrı bir davayla kurtuldu. Tüm bunlar senelerini aldı.
.
2010 Mayıs ayında, Başbakanlık genelgesi midir nedir, bir resmi durumla SGK'da geçici görevle çalıştık. İlk 3 ay kendi kurumlarımızın döner sermayesini aldık. 3. ayın sonuna doğru kurumlarımıza geri gönderileceğimizi zannediyorduk. Meğer, görevlendirmemizde süre belirtilmediği için geri dönemezmişiz. Buna itiraz için 60 gün süremiz varmış ve biz bunu kaçırmışız. Sonraki 5 ay döner sermayesiz çalıştık, çünkü gittiğimiz kurumda bir döner sermaye sistemi yoktu, dolayısıyla oranın verebileceği bir döner de yoktu. Sonuç olarak hepimiz nafaka için çalışıyoruz, işimiz hobimiz değil ki, maddi beklentimiz olmasın. 2011 yılı ilk 3 ay yeni bir yıla girildiği için yine döner sermaye aldık. Nihayet görevimize son verdiler de kurumumuza döndük. Şimdi, insan elbette devleti için fazla mesai de yapar, ücret düşünmeyebilir falan filan. Ama SGK'da bizimle aynı işi yapan SGK'nın kendi eczacıları bizim 3,5 katımız maaş alıyorlardı. İnsaf yani! Başbakana yazdık, cumhurbaşkanına yazdık. Hatta, başbakanın eşine bile yazdık. Sen bir memurunu görevlendiriyorsun, rutinini bozup yeni bir sisteme gönderiyorsun, imkanlarını artıracağına daraltıyorsun. Hiçbirinden ses gelmedi. İnsan paramızı vermese bile bi "afedersiniz" der, 3. ayın sonunda olsun görevimize geri iade eder. Neyse bu süreçte avukatlarla görüştük, "60 gün içinde itiraz etmezsek olayı kabul ettiğimiz" düşünülürmüş. Bunu bilmemek birşey değiştirmezmiş. Yasa yapıcı yasayı yapınca bizi bunu biliyor kabul edermiş. Peki o zaman her yapılan yasadan haberdarsak, hakimler neden var, avukatlar neden var? O zaman ben de eczacıyım, ilacın nasıl kullanılacağını uzun uzun anlatmayayım. Doktor da tedavi yapmasın. Girelim internete başımız mı ağrıyor, bulalım ağrı kesicileri yutalım, nasıl olsa adamlar ilacı üretmiş, doktora ne hacet, eczacıya ne? Bir arkadaşımız dava açtı kazanamadı.
SSK'dan Sağlık Bakanlığına geçince bize 2 ay hem döner sermaye hem ek bilmem ne parası vermişler. 3. ay da bu çift parayı hesabımıza yatırıp geri çekmişler. Yani toplamda 2 ay fazla para almışız. Tüm Türkiye'de bu olay yaşandı. Aradan birkaç sene geçti, haksız zenginleşme gibi alçaltıcı ithamlarla dava açılıp faiziyle bizden para istendi. Şimdi bu olay bizim kontrolümüz dışında yaşanan bir şey. Madem fazla para aldık, geri ödeyelim ama 2 ay aldığımız fazla paranın 3 ay ve faiziyle birlikte ödetilmesi çok sinir bozucu bir durum. Hadi biz haksızdık tamam. Ama Türkiye'nin her yerinde yaşanan bu olayın davası, her ilde farklı sonuçlandı. Bizden bağırttıra bağırttıra alınan paralar, başka hastanelerde hiç alınmadı. Şimdi aynı olaya farklı kararlar veren bu sisteme ben nasıl saygı duyayım değil mi?
Kimseye kişisel bir nefretim asla olamaz. Ancak ben Türkiye'deki adalet mekanizmasının insanların adalet duygusunu tatmin etmediğini düşünüyorum. Dolayısıyla sisteme saygı da duyamıyorum. Peki adalet daha adil olarak bize kendini hissettirebilir mi? Ben yazarken yoruldum. Dilerim sizin için tatsız bir mesaj olmamıştır. Sevgiler, mutlu bayramlar dileğiyle
Yazımı bir bütün olarak gönderemedim, parçalamak zorunda kaldım:)))
bahar006 dedi ki…
Benim için tatsız bir mesaj olması mümkün değil, bayram günü bu kadar emek verip yazmışsınız, çok memnun oldum gerçekten. Sizin avukatlara ve adalet sistemine olan kırgınlığınızı çok iyi anlıyorum çünkü benim de kırgın olduğum hatta bir kaşık suda boğmak istediğim müvekkillerim var. Yalnız anlattıklarınızdan bazı yaşananların bilgisizlikten, tam araştırmamaktan kaynaklandığını düşünüyorum. Mesela arkadaşınızın avukat olan eşi sırf eziyet olsun diye boşanma davasını başka bir ilçede açamaz. Boşanma davaları kamu düzenine ilişkindir, dava eşlerden birinin yerleşim yeri mahkemesinde ya da tarafların birlikte son 6 ay ikamet ettikleri yerde açılır. Bunun dışında bir yerde açılan davalar gerekli itirazla yetkili yere gönderilir. Dolayısıyla avukatın bunu eziyet olsun diye yaptığını sanmıyorum, geri kalan nafaka vesaire gibi durumlar ise her davanın kendi içerisinde değerlendirilmesi gereken ayrık durumlar. Açıkçası dosyasını görmediğim bir olay için yapılan yorumlar beni pek etkilemez. Sonuçta her taraf kendi açısından anlatır olayı ve hiçbir evlilikte tek taraf kusurlu değildir.

Kanunu bilmemek mazeret sayılmaz ve bu da bir yasa maddesidir. Herkes yaptığı işle ilgili yasa maddelerini bilmek zorundadır. Kusura bakmayın ama ben avukat olmadan önce de nüfus cüzdanı alınmasının suç olduğunu biliyorum. Eskişehirde eczacılık yaparken hastaların sağlık karnelerini alıp olmayan ilaçları devlete fatura eden ve sistemden daha önce fatura ettiği ilaçları silerek aynı ilacı sürekli devlete yediren dolandırıcı bir eczacıyla uğraştık biz de uzun bir süre. Yani her meslekte çürükler var. Adam milyarlar götürmüş, devlete kazık atmış, ortaya çıkınca da benim haberim yok sistem hatası deyip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Adam öldürüp haberim yoktu suç olduğundan demekle aynı şey bana göre.

İdari davalarda süre 60 gündür. Süreyi geçirdiğiniz anda hakkınız sona erer. Zira 60 gün hak düşürücü süredir. Milletimiz genelde avukatlara para kazandırmayı sevmediğinden ve genelde yumurta kapıya gelince avukata gittiğinden bu tarz hak kayıpları özellikle idari davalarda sıklıkla yaşanan bir durum. İnsanlar başlarına bir iş geldiğinde hemen avukata danışmayı alışkanlık haline getirse, sıkıntılar büyük ölçüde azalır.

Mahkemede yaşadıklarınıza gelince, kusura bakmayın ama şu klişe çok amerikan filmi izlemişsiniz lafını söylemek zorundayım. Hem şikayetçi olmadığınızı söylüyorsunuz hem de hakimin ne olduğunu sormasını bekliyorsunuz. Siz ilk olarak şikayetçi olarak davaya müdahil olursunuz, yani sizden başka şikayetçiler olsa ve siz şikayetçi olmasanız, mahkeme salonunda kalmanıza bile izin verilmez. Eğer şikayetçi olsaydınız, sonraki aşamalarda merak etmeyin, hakim size neler olduğunu soracaktı. Zaten elindeki ifadelerde yazan şeyi defalarca anlatıp zaman kaybına yol açması usul ekonomisine aykırı.
bahar006 dedi ki…
Şu anda oldukça kalabalık bir grup polisin idari davalarıyla uğraşıyoruz. Yapılan atamalara zamanında itiraz ettik ve yürütmeyi durdurma kararları çıktı, inşallah davayı da kazanacağız. Bazı polisler ise 60 gün geçene kadar beklediler, eğer sonuç menfi olursa paramız boşa gitmesin mantığıyla hareket ettiler. Şu an elbette çok pişmanlar. Bir haksızlığa uğrayabilirsiniz. Dava açarsınız. Kaybedebilirsiniz. Genelde dava kaybedildiğinde avukat kötü olur, kazanıldığında ise ben zaten kazanacağımı biliyordum derler. Müvekkil nankördür kısacası:) Her neyse davayı kaybedince herşey bitmez, yargıtay ya da danıştay yollarına gidersiniz. O da olmadı karar düzeltmeye gidersiniz. Bunları denemeden hiçbir şey bitmiş demek değildir. Dolayısıyla bu kadar hukuki yol varken siz başbakana cumhurbaşkanına yazmakla uğraşmışsınız. Onun yerine bir dilekçeyle idari dava açıp yürütmenin durdurulması alabilirdiniz. Başbakanın eşi kim ki, idari işleyişe müdahale edebilsin. Bana pek mantıklı gelmedi bu durum açıkçası.

Son olarak avukatın 7 yaşındaki çocuğu tembihlediğiyle ilgili konuya cevap vereyim. O 7 yaşındaki çocuk az önce bahsettiğiniz boşanan arkadaşınızın eşi olsaydı ve annesi için tanıklık yapacak olsaydı, yine böyle düşünür müydünüz? Ben açıkçası olmayan birşeyi hiç bir zaman tanıklarıma anlattırmam çünkü hakimler aptal değil, öyle 2 soru sorarlar ki, apışıp kalır tanık ve rezil olan avukat olur. Ama bazı tanıklar var ki, olayı bildiği halde sıraya koyamaz, kekeler ve hakimler kekeleyen tanığı bozarlar, sıkıştırırlar ve bu durumda tanık korkudan, heyecandan bildiğini de unutur. Avukat 7 yaşındaki çocuğu yalan sözlerle dolduruyorsa haklısınız, ama zaten olan şeyleri çocuğun düzgün anlatması için yardımcı oluyorsa bunda bişey yok, bunu her avukat yapar ve davasını sahiplenen her avukat da yapmalıdır. Sizin için üzgünüm, haksızlık, bilgisizlik hep üstüste gelmiş. Ama yapacak bişey yok, umarım bundan sonra böyle aksilikler yaşamazsınız ve benden size tavsiye en ufak bir terslikte kanunen neler yapabileceğinizi heme araştırın. İyi bayramlar, sevgiler:)