Bir Yol Hikayesi

2008 kışıydı galiba, tam hatırlamıyorum, bir haciz işlemi için Sakarya'ya gitmem gerekiyordu. Kardeşime dedim ki, işim fazla uzun sürmeyecek, sen de gel, beraber gidelim.  Kabul etti, çıktık yola. Hafif bir kar yağışı eşliğinde gece Ankara'dan otobüse bindik. Otobüsün içi fırın gibi, biz tabi hemen uykuya daldık, ben zaten seyahat etmekten evde uyuyamaz hale gelmişim, otobüs koltuğu bana göre ikiz yataktan hallice. Motor çalıştı mı, ben direkt uyku modundayım. Neyse tam uykunun en güzel yerinde muavin seslendi; "Hanımefendi, Sakarya'ya geldik."
Hani olur ya, uykudan aniden kalktığımız zamanlarda ilk birkaç dakika farkında olmadan yaptığımız şeyleri pek hatırlamayız. İşte biz de ne zaman kabanları giydik, ne ara otobüsten aşağı indik hatırlamıyorum. Daha kötüsü hava hala zifiri karanlık ve indiğimiz yer de yol kenarı. Ne otogar görebildik ilk başta, ne de bekleyecek bir yer. Kardeşim bana bakıyor, ben ona. Buz gibi bir rüzgar esti, yağmur damlaları üzerimize düşmeye başlayınca kendimize geldik.
Etraf o kadar karanlık ki, yol kenarında bekleyen minibüsü bile ancak şoför bize seslenince farkedebildik. Buyrun otogara götüreyim dedi. Saniyeler içinde tüm türk filmlerindeki kötü adam karakterleri gözümün önünden geçti, kardeşimle gözgöze geldik ve hemen "Hayır, biz gideriz." diye yapıştırdık. Adam güldü, "Bu servis zaten, bununla gideceksiniz." dedi. O sırada duran başka bir otobüsten yeni yolcular indi ve direkt minibüse yöneldiler. Baktık herkes biniyor, biz de bindik. Neyse kısa bir süre sonra otogara vardık. Allahım in cin top oynuyor, kardeşim oflamaya başladı, benim canım sıkıldı. Sabaha daha saatler var, masanın birine oturduk ve acı zulüm beklemeye başladık. Beklerken sabah olması ne kadar uzun sürüyormuş meğer.
Nihayet gün aydınlandı, biz de kalktık yerlerimizden, sabahın 7'sinde açık olan tek kafeden çayımızı, poğaçamızı aldık, kahvaltımızı yaptık ve dışarı çıktık. Saat erken, adliye daha açılmamıştır, daha ne kadar bekleyeceğiz endişeleri arasında gördüğüm ilk adamı durdurdum ve adliyeye nasıl gideceğimizi sordum. Adam da otogarın hemen çaprazında minibüs durakları olduğunu, 15-20 dk. içinde de adliyeye varacağımız söyledi. Kalan zamanı adliye bahçesinde öldürmek daha cazip geldiğinden, hemen durağa yöneldik, adliyeye gittiğini teyit ettik ve minibüse bindik. Bindik binmesine ama, minibüs yol aldıkça, etraftaki evler azalmaya, ağaçlar seyrekleşmeye başladı. Adliyeyi şehir dışına mı taşımışlar diye düşünürken şoföre tekrar sordum, biraz daha var dedi.
Sorun şu ki, minibüsün içinde avukata benzer kimse yok, daha çok işçi ya da köylü amcalar var. Orada da uyanmadık tabii. Nihayet dağ başında bir yol kenarında, şoför geldik diyerek bizi indirdi. Biz aynen ilk otobüsten indiğimiz andaki şaşkınlıkla birbirimize bakıyoruz. Yok artık, bu şaka falan olmalı, ya da rüya görüyoruz diye düşündük, çünkü etrafta görebileceğimiz tek yapı, yolun karşısındaki benzin istayonu!!! Vızır vızır işleyen arabaların arasından koşarak karşıya geçip istasyona daldık ve içerdeki adama resmen bağırarak "Allah aşkına söyler misiniz, biz nerdeyiz?" dedim. Adam gayet sakin, adliyedesiniz, dedi. "Neresi adliye kardeşim, herkes tutturmuş bir adliye de adliye, ben mi göremiyorum bir tek!!" diye isyan ettim artık. Adam gülmeye başladı, benim sinirler iyice zıpladı, "Haaa siz adliye binasını arıyorsunuz, burası Adliye Köyü, adliye binası otogarın hemen karşısında!!!!"
yol-hikayesi
Geçersin karşıya, binersin yeni bir minibüse, bir taraftan yol sorduğun adama, bir taraftan köy kelimesini kullanmadığın halde seni  uyarmayan şoföre saydırırsın, adliyeye varırsın. Adliyede müdür, önceden randevu alınmadığı için sana çemkirir, önceden randevu alamayacağını, çünkü tevziinin hangi icra dairesine düşeceğini bilemeyeceğini anlatsan da dinlemez, Ankara'dan geldiğini öğrenince kompleks yapıp işler burda böyle yürümüyor havasına girer, en nihayetinde müdür yardımcısının araya girmesiyle hacze çıkılır. Haciz yeri sanayidedir ve adres ancak yarım saat sonra bulunur. Bu arada yağan sağanak yağmur ve adliyede bank üzerinde unutulan ancak dönüp bakıldığında yerinde yeller esen şemsiyenin yokluğunda sudan çıkmış balığa dönülür.
Hacizden sonra bişeyler atıştırdık ve hemen meşhur otogara gitiik, Ankara'ya ilk otobüse bilet aldık ve yola çıktık. Ama o da ne, Ankara'ya az bir mesafe kala yoğun kar yağışından yollar kapanmıştı ve biz yolda mahsur kalmıştık. Kardeşim zombiye dönmüş suratıyla bana bir daha ne Sakarya de ne de haciz, ölürüm de gelmem diye söyleniyordu. Akşam 8 gibi Ankara'ya vardık, eve varır varmaz kendmiz önce duşa sonra yatağa attık ki bu kabus gibi yolculuğun izleri silinsin üzerimizden.
Hayır ben normalde küçücük bir çantaya 4 çeşit elbise, makyaj ve tamizlik malzemeleri sığdırabilen, 12 saatlik yolda bile hiç sıkılmadan kendini eğlendirebilen bir insanken, yukarıda anlattığım olay, seyahat tarihimin yüz karasıdır efendim:)) Umarım çıktığınız her yolculuk size mutluluk getirir:)

Yorumlar

Bahar çok güldüm , söyle ki etraf sessiz ben kafamı laptop a gömmüş harıl harıl çalışıyorum zanneden herkese inat bi koca kahkaha attım :)) Sayende , kızma ama hala gülüyorum.
Not : Karikatür şahane uymuş o ayrı bi konu ;)
bahar006 dedi ki…
Hahaaa, gül Damlacım, gözümde canlandırdım, ben de senin yorumuna çok güldüm, kızmam, zaten gülün diye yazdım:)
Nalan Ünal dedi ki…
:)))) Fıkra gibi
AslıASLI dedi ki…
Baharım insanın başına neler geliyor ya :) valla kabus gibi, fıkra gibi her şey sığar bu olaya :))
bahar006 dedi ki…
Nalan Abla, evet hem de Karadenizlisinden:))

Aslım, inan ben hala benim başıma geldiğine inanamıyorum, kamera şakası gibi, bugün blogda yazınca büroda da muhabbeti geçti, onu benim canlandrarak anlatmam, Buketin taklidi falan herkesi gülmekten kırdı geçirdi tabi:))
Nilgün Torunoğlu dedi ki…
Amanın Bahar ! Bu nasıl maceraymış böyle ? Alacakaranlık Kuşağı hikayeleri gibi. Aman aman ablacığım bir daha yolda uyuma sen,çay kahve ne varsa iç indiğin bindiğin yeri de şoförlere iyice bellet ! Sevgiler canım !
bahar006 dedi ki…
Colette ablacım, aynen öyle, çok şükür artık fazla seyahat etmiyorum etsem de otobüsle gitmem zaten, sevgiler benden canım:)
hayal mekan dedi ki…
tek solukta okudum ,sizin başınıza gelen talihsizlikler birbirini kovalamış resmen
geçmiş olsun
sevgiler
bahar006 dedi ki…
Turkuazım, saol canım:)
ebola dedi ki…
Ne hoş bir anı..çok güldüm..buna benzer bir olayda ben yaşamıştım..Yalnız sizin güzel ifadelerinizle ,anlatımınızla sıkılmadan hepsini okudum..Bloğunuzun bi çok kısmını inceledim ama en çok mirketler ve bu yazıdan hoşlandım..Bence bu tür yazılara ağırlık vermelisiniz..Yaptığınınz ,ürettiğiniz ürünlere sözüm yok tabikide hepside çok güzeller göz nuru el emeği..bu tür yazılarınızı beklerim
bahar006 dedi ki…
Ebolacım, biraz vakit bulursam ben de bu tür yazılara daha fazla yer vermek istiyorum. Kolayına kaçıp yaptıklarımı paylaşıyorum çünkü. Bloğuma ayırdığın kıymetli vaktin ve zarif sözlerin için ben teşekkür ederim, sevgiler:)