İlginç Olaylar Dyatlov Geçidi

İlginç olaylara devam...

dyatlov-geçidi

29 Ocak 1959'da Ural Politeknik Enstitüsü'nden 10 öğrenci, kamp kurmak amacıyla Ural Dağları'nda yola çıktı. Öğrencilerden biri rahatsızlanınca, ekipten ayrıldı. Kalan 9 öğrenci ise devam etti ve 2 Şubat'ta herkesi dehşete düşüren bir olay yaşandı.

Öğrencilerin çadırları yırtılmıştı, ilk iki ceset yalınayak ve sadece iç çamaşırları ile, sonraki üç ceset ise benzer bir durumda yakın bir yerde bulundu. Bundan iki ay sonra ise, son kurbanlar 75 metre uzaklıkta kar altında gömülü bulundu. Dört öğrencide büyük iç yaralanmalar, kırık kaburgalar ve ezilmiş kafatasları vardı. Birinin dili yoktu. Gerçek şu ki müfettişler saldırıya benzer herhangi bir bulgu bulamadı. Son dört kurbanın da başkalarına ait olduğu düşünülen ve radyasyon içeren kıyafetler giydikleri belirtildi.

Ekipten son anda ayrılan öğrenci yıllar sonra bir belgeselde şöyle diyordu: "Eğer Tanrı’ya tek bir soru sorma şansım olsaydı; bu soru; o gece arkadaşlarıma ne oldu, olurdu."

Ekipte bulunan herkes son derece deneyimli ve zor şartlara alışık insanlardı. Kayakçılar 2 Şubatta Otorten’i geçerek Holat Syahl tepesine ulaşmayı başardılar. Ekipten kalan fotoğrafları ve günlükleri inceleyen müfettişlere göre saat 5′te çadırlarını kurarak kamp yeri oluşturdular. Kayakçıların bu bölgeyi neden tercih ettikleri belli değil. Çünkü grup 1,5 km. ileride dağ eteğindeki ormanlık bölgeye kamp kurmuş olsaydı,iklimin sert etkilerinden de kendilerini koruyabileceklerdi. Böyle bir noktayı seçmiş olmaları bir şeylerden endişe ettiklerini düşündürmektedir.

Ekip 12 Şubat'ta durumları hakkında telgraf çekecekti, bu nedenle o tarihe kadar kimse grup hakkında bir endişeye kapılmadı. Ancak 20 Şubat'tan sonra ekipten hala haber alınamamış olması nedeniyle arama çalışmalarına başlandı. Bölgeye askeri keşif uçakları ve helikopterler gönderildi.

Öncü arama ekipleri 6 gün sonra 26 Şubatta kamp yerine ulaşabildiler. Yekaterinburg’dan gelen telgrafta ekip başkanı Mikhail Sharavin “Yarıya kadar yırtılmış ve içi kar ile dolmuş çadıra ulaştık. İçi boş, ancak grup, ayakkabılarını bile çadırda bırakarak burayı terk etmiş,” diye yazmaktaydı. Yapılan teknik incelemede çadırın içeriden yırtıldığı ve civarında karın altında kalmış olan 7-8 kişiye ait ayak izlerinin olduğu anlaşıldı. Ayak izlerinin hiç birinde ayakkabı veya çorap giyildiğine dair belirti yoktu.
Peki ne olmuştu da, gecenin dondurucu soğuğunda dağcılar, üstelik yalın ayakla kaçmaya zorlanmıştı?

Ayak izleri dağın eteğindeki ormana doğru gidiyor ancak 5oo metre sonra aniden yok oluyordu. İlk iki ceset ormanın sınırında bir çam ağacının altında bulundu.
Cesetler ekipteki 24 yaşındaki Georgy Krivonischenko ve 21 yaşlarındaki Yury Doroshenko aittiler. Ve her ikisi de ayakları çıplak ve üzerleri elbisesizdi. Sadece iç çamaşırı giymişlerdi. Yanlarında yakılarak kömürleşmiş ağaç parçaları vardı. Çamın dalları ağacın 5 metre kadar üst kısımdan koparılmıştı. Demek ki, adamlar olaydan sonra ağacı tepesine çıkarak etrafa veya bir şeylere bakmışlardı. Bir kısım dal kırıkları kar üzerinde dağınık olarak bulundu.
ilginc-olaylar

Dyatlov, Zina Kolmogorova (22) ve Rüstem Slobodin (23)’e ait sonraki üç ceset ağaç ile kamp arasında 150 metre ara ile bulundu. Cesetler arasındaki mesafeden onları kampa dönmeye çalışırlarken öldükleri sonucuna varıldı.

Uzmanlar hemen adli tahkikata giriştiler. Cesetler üzerinde yapılan otopsi işlemlerinde net bir sonuca ulaşılamadı. Adli tıp uzmanları beş cesedin hypothermia (soğuk etkisi ile donarak) neticesi öldüğünü açıkladılar. Slobodin’in kafasında fraktür tespit edildi ancak bu kırığın ölümcül olmadığı anlaşıldı.

Olay mahallinde kalarak 2 ay boyunca araştırmalarını sürdüren ekip, çamlıklardan 75 metre uzakta kara gömülü dört cesedi daha ortaya çıkardı.


Nicolas Thibeaux-Brignollel(24), Ludmila Dubinina (21), Alexander Zolotaryov (37), ve Alexander Kolevatov (25). Thibeaux-Brignollel’ın kafatası, Dubunina ve Zolotarev’in kaburga kemikleri kırılmış,  Dubinina’ın ise dili yerinde sökülmüştü.

Tüm bunlara rağmen cesetlerin travmaya uğrayan kısımlarının dış yüzeylerinde yani cesetlerin üzerlerinde yaralanma belirtileri yoktu. Yani kırık kemikleri etrafını saran kas-et ve deri üzerinde yaralara rastlanılmadı. Cesetlerdeki tahribat araba çarpmasına benzetilmesine karşın yara izleri oluşmaması olayın esrarengizliğini iyice arttırdı.

Son dört ceset diğerlerinden daha kötü giyimliydi. Anlaşılan sonraki, ilk kim öldüyse onun kıyafetlerini üzerine geçirmişti. Zolotaryov, Dubinina’ın kürklü montunu ve şapkasını giymişti. Dubinina’ın ayağında ise Krivonishenko’un yün pantolonu vardı.

Elbiseler üzerinde yapılan incelemelerde  yüksek oranda radyasyona rastlanılmış olması ise başlı başına muamma idi.
Olaydan bir kaç ay sonra yetkililer itham edecekleri kimseye ulaşamadıklarını, vakıanın çözümsüz kaldığını açıkladılar. Böylece dosya arşive gönderilerek unutulmaya terk edildi.
Yıllar sonra sırrı çözmeye çalışan Yekaterinburg-Dyatlov Olayını Araştırma Derneği Başkanı Yury Kuntsevich, olayın olduğu sene 12 yaşında olmasına rağmen otoritelerin ve araştırmacıların olayı halktan saklama gayreti içinde olduklarını hatırlamaktaydı.

Savcılık önce Mansi yerlilerinin bu cinayetleri işledikleri iddiasını araştırdı. Güya kendi yurtlarına geçiş yolu açan kâşifleri birilerinin cezalandırdığı düşünüldü. Oysa ne Otorten ve ne de Holat-Syahl yöre halkınca kutsal veya özelliği olan yerler değildi. Keza olay mahallinde de dokuz kayakçıdan başkaları olduğuna dair hiç bir iz ve belirti yoktu. Tek bilinen Otorten Dağı'nın Mansi dilinde “Ölüm Dağı” anlamına geldiğiydi.

Daha sonraları olayı yeniden ele alan Rus uyruklu bir tıp uzmanı çok güçlü bir rüzgarın vücutta yumuşak dokuya zarar vermeden kemikleri kıracağını iddia etti. Belgeleri inceleyen Dr. Boris Vozrozhdenny “Bu bir araba kazasındaki etkiye eşit etki doğurur,” dedi. Yani kayakçılar güçlü bir fırtınaya tutularak çadırdan çıkmış, yaralanmış, yollarını kaybetmişlerdi.

1990 yılında bir röportaj sırasında olayı inceleyen başmüfettiş Lev Ivanov, o tarihlerde bölgede görev yapan üst düzey yetkililerden kendisine olayı kapatarak gizli sınıflandırması ile bulduklarının saklanmasını emrettiklerini anlatmıştır. Kendisi de bu yetkililere, içlerinde olayı gören askerler ve hava tahmin görevlileri dahil çok sayıda tanık olması sebebiyle böyle bir şeyin mümkün olmadığını; Şubat ve Mart ayları içinde olayı gerçekleştiği noktada “parlak uçan küreler” gözlemlendiğini söylemiştir.

Ivanov, ‘Leninsky Put’ isimli mahali Kazak Gazetesine verdiği demeçte “ O zaman da şüphelenmiştim, ancak artık bu kürelerle ölümler arasında direkt ilişki olduğundan eminim” demiştir. Ivanov Kazakistanda emekli iken vefat edecektir.
Gerçekten de sınıflandırılmamış dosyalarda yakın bir alanda kamp kurmuş olan bir grup macera düşkününün tanıklıkları vardır. Bu gruptaki kişiler ölen kayakçıların kampından 50 km. kadar ileride aynı gece gökyüzünde Holat-Syahl’a doğru ilerleyen ‘portakal rengi küreler’ görmüşlerdir.
Ivanov'un teorisine göre çadırdaki kayakçılardan biri küreleri gördü ve bağırarak diğerlerini uyandırdı. Ormana doğru kaçarlarken küreler patladı kayakçılardan dördü ağır yaralandı ve Slobodin’in kafatasındaki kırık bu sırada oluştu.
Yudin de arkadaşlarının patlamada öldüklerine inanmaktadır. Grup muhtemelen habersizce askeri bir bölgeye girmiş ve gizli bir silahın denemesi sırasında kaza eseri ölmüşlerdir.
Kuntsevich ise bir başka ipucundan bahsetmektedir. Ölüleri ilk olarak gördüğünde yüzlerinde kahverengi kabuksu bir tabaka olduğunu hatırlamaktadır. Yudin de açıklanan dökümanlarda iç organlardan parça alınarak incelemeye gönderilmesine rağmen, sonuçlarının saklandığını söylemektedir. Tüm bunlara karşın Holat-Syahl’da patlama teorisini destekleyecek hiç bir iz bulunamamıştır.

1959 senesinde Rusya ve Kazakistan’ın bu tarz füzelerinin olup olmadığı bilinmemektedir. Sovyet Füzeleri üzerine araştırma yapan Alexander Zeleznyakov o tarihlerde henüz yerden atılan füzelerin inşasının yapılmadığını belirtmiştir. Savunma Bakanlığı da olay tarihinde füze denemelerinin yapıldığına dair resmi veya gayrı-resmi bir belgenin olmadığını iddia etmektedirler.
Kuntsevich bölgeye yaptıkları ve başkanı olduğu bir keşif gezisinde olaydan arda kaldığını savunduğu bir metal parçasını elinde bulundurmaktadır. “ Ne çeşit bir askeri teknolojiyi test ettiklerini bilmiyorum ama 1959 felaketi insan-elinin ürünüdür,” demektedir. Yudin’e göre askeri yetkililer bölgelerinde çadırı fark ettiler ve yaptıkları gözlemde kayakçı elbise ve kayak takımlarını askeri elbise ve malzeme zannetme hatasına düştüler.
1959 senesinde bir gece aniden dokuz kayakçının hayatına mal olan şeyin ne olduğu bugün hala sırdır. Dağcı ekibe ait bir çok fotoğraf ve ses kaydı ise ‘gizli’ ibaresi ile kamuoyundan saklanmaktadır.

Yorumlar

HoBiHuZuR dedi ki…
çok enteresan.mutlaka açıklaması vardır,dünya dışı varlık olduğunu sanmıyorum,ayrıca halktan saklanmış o da ilginç,,tam film konusu olmuş bu canım :)
Noblesse dedi ki…
çok ilginç, Ruslara ait bir silah olsaydı mutlaka ortaya çıkardı diye düşünüyorum.
bahar006 dedi ki…
Hobicim ben de aynı şeyi düşündüm, belki yapılmıştır bile de haberimiz yoktur:)

Noblessem evet çok ilginç gerçekten:)
okuyan dedi ki…
akıl sır ermeyecek bir olay...
AslıASLI dedi ki…
Bence uzaylıların işi bu çok ciddiyim. Çok ilginç bir olaymış baharım, çok merak ettim bende bir araştırayım..
bahar006 dedi ki…
Okuyancım evet, keşke bilebilseydik ne olduğunu.

Aslım, ilginç evet, insan eliyle yapılmış olsa bile bilinen şartlarla uyum sağlamıyor anlatılanlar. Ne oldu acaba?
banada uzaylılar gıbı geldı,radyasyon bulunmasıda ılgınc,bu sekılde yapılan bırkac tane fılm ızlemıstım,konu cok benzıyordu bu anlatılanlara.dılının kopması olayını anlayamadım hadı hepsıde dıyelım askerıye deney yaptıda oldu pekı orda dılı kopan kısının dılı nasıl kesılmıs?
bahar006 dedi ki…
Aynen, o dil kopması çok feci ama sıfır müdahale ile nasıl kopar ki dil, bir de dil yaklaşık 20-25 santimlik bi organ, yani görünenden çok daha büyük, çok ilginç gerçekten.
Çok ilginç ben de askeri bir sır olabileceğini düşünüyorum. Bu insanlar elleriyle kıyameti o kadar yaklaştırdılar ki..
Allah kötülere fırsat vermesin..
gps87 dedi ki…
valla soluksuz okudum paylaşım için çok ama çok sağol araştırmam ve öğrenmem gerekn bir şey daha sağladın bana tekrar sağol :)
tarchinbyseden dedi ki…
Çok ilginç... O yıllarda Rusya'da çok sayıda bilimsel araştırmalar, dehşet verici deneyler yapılıyordu. Bu da onlardan biri gibi görünüyor bence
sevda s. dedi ki…
Üfff, heyecanla okudum, tam film konusu gibi ama çok esrarengiz. Korktum galiba :(
bahar006 dedi ki…
Emine, amin canım:)

gps87, ne mutlu bana:)

Tarchin ortada kimyasal bişeyler var ama insan eliyle mi yoksa başka bişey mi bilmiyorum:)

Sevdacım, haklısın film gibi:)
Unknown dedi ki…
allah allah ne kadar ilginç ama tam ne olduğunu bilme çok isterdim
bahar006 dedi ki…
Aynen ben de canım:)